Keramet haktır iddia olmadan, "sana keramet gösterirsem inanır mısın?" v.b. gibi iddialar olmadan, Allah (c.c.)'ın salih kullarının elinde meydana gelen harikulade ve görülmemiş işlere keramet denir ki, ayet ve hadis ile sabittir, inkarın da yolu yoktur. Meryem (r.anha)'in kıssası, Ashab-ı Kehf'in kıssası gibi. Bunların hepsi tabi oldukları peygamberlerin mucizelerinden bir şubedir. O peygambere son derece tabi oldukları için Allah-u Teâlâ onların elinde böyle haller gelmesini yaratmıştır.
Bu ümmetin büyüklerinin Efendimiz (s.a.v.)'e tabi olmaları ile onun mucizesinden ve ona uymak ile çok kerametler zuhur etmiştir ki, diğer ümmetlere nisbetle çok fazladır. Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ali ve diğer sahabelerden bu tür haller zuhur etmiş hatta, Efendimiz ile otururlar iken Cebrail (a.s.)'ı bile görmüşler, efendimize soru sorup, cevabını biliyormuş gibi tasdik ettiğini dinlemiş ve müşahade etmişlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de bir âyet-i kerimede Allah-u Teâlâ mealen şöyle buyuruyor; "Her ne zaman Zekeriya mihraba girse, onun (Maryem'in) yanında rızık bulurdu" . Müfessirler buyurdular ki, Zekeriya (a.s.) Meryem validenin bulunduğu yere girdiği zaman, yaz günleri kış meyvesi, kış günleri yaz meyvesi bulurdu. Bu ayet kerameti inkâr edenlere karşı bir delildir. Bir başka âyette ise; "Biz onları (Ashabı Kehf'i) bir sağa bir sola döndürürüz. Köpekleri de giriş yerinde ayaklarını uzatmış durumdadır" buyurulmaktadır.
Süleyman (a.s.)'ın veziri Asaf'ın kerameti de Kur'an ile sabittir ki, Asaf peygamber değildir. Süleyman (a.s.), "Belkıs'ın köşkünü en kısa zamanda bana kim getirecek?" diye sordu. Cinlerden bir ifrit (kötü cin), "sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm" dedi. "Bunu yapmaya gücüm yeter ve ben güvenilir (kimse)yim" dedi.
Yanında kitaptan bir ilim bulunan kimse de (Asaf İbni Barhiya), "Sen gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" dedi. Süleyman (a.s.) tahtı yanına yerleşmiş görünce, "bu Rabbimin lütfudur" dedi.
Meryem validenin, Asaf'ın ve Ashab-ı Kehfin kerametleri Kur'an ile sabittir. Ashab-ı Sahra ve Cürec Rahib'in kıssaları ise hadis ile sabittir.
Ebu Hureyre (r.a.) rivayet ediyor: "Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. "Güreye adında mücahede ehli bir rahip vardı. Annesi ona uzun namaz kılması sebebi ile bir türlü görüşüp; konuşmadığı için kızardı. Allah (c.c.)'a onu rüsvay etmesi için dua eti. Kötü yollu bir kadın vardı. Cüreyc'i yoldan çıkaramayınca, bir çobandan hamile kaldı ve bu haberi etrafa çocuk Cüreyc'den diye yaydı. Halk Cüreyc'in ibadet yerine
geldi. Cüreyc'i zamanın padişahına götürdüler. Güreye, padişahın huzurunda çocuğa şöyle dedi. "Ey çocuk senin baban kimdir?" Çocuk Allah'ın izni ile dile gelip şöyle dedi: 'Anam sana iftira etti benim babam bir çobandır.'"
Yine Efendimiz (s.a.v.) geçen ümmetlerin kıssalarından birini anlattı, özet olarak şöyle; üç kişi bir mağaraya girdi, gece mağaranın kapısına bir taş yuvarlanıp kapıyı kapattı. Kendi aralarında şöyle dediler. "Bizi beladan iyi amellerimiz kurtarır." Her biri güzel bir amelini sırf Allah (c.c.) için yaptığını söyledi ve Allah'a dua ettiler. Taş yuvarlandı ve oradan kurtuldular.
Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali Radiyallahu anhüm ecmaiyn'in kerametleri de bilinen haberler olduğu için uzun uzun yazmadık. Kerameti inkârın yolu yoktur. Ayet ve hadis ile sabittir.
Sahabeden ve tabiinden sonra da Allah (c.c.)'ın dostlarından kıyamete kadar böyle haller zuhur edebilir. Bu Allah (c.c.)'nun dostları böyle hallere peygamberlerine hakkı ile uymakla nail olurlar. Eğer peygambere uymak olmadan harikulade bir hal zuhur etmiş ise o fitnedir, istidraçtır. Keramet değildir. Resulullah (s.a.v.)'e uymadan harikulade halleri olan, Allah (c.c.)'in dostu değil, şeytanın dostudur. (Allah (c.c.)'e sığınırız).
Ibni Kesir şöyle dedi; "Sahih bir şeklide Allah ve Resulünün emirlerine imtisal edip yasak ettiği işlerden sakınanların harikulade halleri Allah (c.c.)'ın o salih insanlara hibesi ve kerametidir. Bu sihir değildir. Eğer Allah (c.c.) ve Rasulü (s.a.v.)'nün yoluna uymak yoksa, o haller onun eşkıyalığındadır. Onun için kötü bir haldir. (İbni Kesir tefsiri)
Salih kulların kerametinin sebebi iman ve takvadır. Şeytanî hallerin sebebi ise Allah (c.c.) ve Rasulünün yasakladığı işler yapmaktır.
Allah (c.c.)'ın dostunun kerameti, iddia olmadan kendisini meşhur etmek için "beni tanıyın ben şöyle şöyle yaparım, ben Allah'ın halis kuluyum" demeden, "gaybı bilirim" gibi iddiaları olmadan, bazen elinde zuhur eden harikuladeliklerdir ki her istediği zaman bu hale sahip değildir.
Kendisinin tanınmasını, büyük adam olduğunun bilinmesini, gaybi haberleri iddia gibi şeyler, kahinlerin işidir. Efendimiz (s.a.v.)'in vasfettiği gibi, bir doğrunun yanına yüz yalan ilave ederler. Gaybi haberler bildiklerini söyleyerek velayet iddia ederler. Bu Allah (c.c.)'ın dostlarının işi değildir, şeytanın dostlarının işidir. Çünkü Allah (c.c.) Kur'an'ın da, "Kendinizi övüp temize çıkarmayın çünkü o kendisinden korkanı, takva sahibi olanı daha iyi bilir" Necm:32 buyurmuştur.
Allah (c.c.)'ın dostları kendilerini çok aşağı görür, Rablerinden korku ile yaşarlar. Bunlar nasıl "ben gaybı bilirim, beni tanıyın, ben evliyalardanım" diyebilir?
Hasılı kelam mucize bir iddia ile karşısındakini aciz bırakmak için peygamberlere verilmiş harikuladeliktir ki, peygamberler için bu vaciptir. Keramet ise Allah (c.c.)'ın dostlarından peygambere uymak bereketi ile hasıl olur ki; sebebi iman ve takvadır. Sihir; fasık, günahkar ve Allah'a isyan edenden sadır olur ki; sebebi Allah (c.c.) ve Rasulünün yasakladığı işleri yapmaktır. Öğrenmek, öğretmek ve tatbik cihetinden de mucize ile kerametten ayrıdır.
KAYNAK BELİRTİLMELİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkürler