Bakire
Maria ailesiyle küçük muhafazakar bir kasabada yaşıyordu. İçten ve masumdu, her şeyden önce babasının gururu ve mutluluğuydu. On beş yaşına geldiğinde alışılmadık bir şey oldu. Maria bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Kimse onun hamile olduğundan şüphelenmemişti. Ailesi – özellikle babası – itibarı düşmüş ve ihanete uğramış gibi hissetti. Yıldırım bir nikah, tek çözümdü. Fakat, babasının kim olduğunu sorulduğunda, Maria hiçbir erkekle beraber olmadığını söyledi. Bunu inanılması zor bir şey olarak bulan ailesi, bebeği bir sır olarak tutmak için gayret sarf etmeye başladılar. Bir gece Maria uyuduğunda, babası sessizce odasına girdi ve çocuğu aldı. Hiç yardım almadan nehrin kenarına taşıdı ve suya fırlattı. Maria, çığlık atarak uyandı ve korkunç bir şey olduğunu hissetti. Hemen dışarı koştu ve babasının evin arkasında durduğunu gördü. Nehre vardığında ise çok geçti. – Sadece bebeği için değil, aynı zamanda kendisi için de. Çünkü bedeninden kan aşağıya doğru akıyordu. Maria nehrin kenarında bir miktar kan bıraktı. Onun kayboluşundan kısa bir süre sonra, oradaki insanlar, nehrin kenarında ağlayan ve küçük bir bebeği tutan genç bir kızın hayaletini görmeye başladılar. Bu görünmeler bugüne kadar devam etti.
Bell Cadısı
Bu öykünün yaşandığı yıllarda varlığını bir yere vurarak belli eden hayalet kavramı bilinmediğinden, bir cadılık olayı olarak düşünüldü. ABD'nin Tennessee eyaletinde Bell ailesinin evine musallat olan kötü bir güç, olayın geçtiği taşra topluluğunda bu güne kadar karşılaşılmamış bir olaydı. Bu olay gerçekleştiğinde Amerika'da hiçbir şekilde cadılık ya da cadılarla ilgili bir olay yaşanmamıştı. Sene 1817... Bell ailesi bir takım hurafeleri de kapsayan güçlü inançları olan insanlar olarak tanınırlardı. Hatta Kate Batt isimli bir kahinin öğütlerine de bazı zamanlarda baş vurdukları oluyordu. Olayın ilk belirtileri 1817 yılında başlar ve 1821 ilkbaharının sonunda biter. Ama bir can alarak! John Bell'in ölümü... Sakin geçen yedi yıl sonucunda görünüşte kötü bir tehdidi gerçekleştirmek amacıyla, kısa bir süre için tekrar geri gelmiştir. Bell ailesinde bu cadı ile ilgili fenomenler 1943 yıllarına kadar devam eder. Arada kalan süreç içinde ise bir çok olayın sonucu ölümle noktalanmıştır. John Bell'in ölümünden sonra cadının enerjisinde gözle görülür bir azalma olmuştur ve sanki görevini bitirip gideceğine dair sevinir gibi bir davranış sergilediği de bilinmektedir. Hatta bir gün şöminenin içinde olan bir patlamanın ardından cadı son kez konuşur ve "Gidiyorum ve yedi yıl sonra tekrar geleceğim" der. Ve vermiş olduğu sözü tutarak tam yedi yıl sonra tekrar döner.
Bride's Stone
İngiltere'de Moors of Yorkshire'de ,‘Bride's Stone' olarak bilinen tarihi bir bina bulunmaktadır. Tarihi bir taş çemberin parçası olan 5000 yıllık bu taş sütunun, çok eski bir hikayesi vardır. Yöresel bir efsaneye göre yüzyıllar önce bir cumartesi akşamı, düğünlerinin ardından bir gelin ve damat düğündekilerle beraber oraya gelip dans ederek olayı kutlamaya başlamışlar. Onlar dans ederken garip ve gizemli bir kişi ortaya çıkmış ve çantasından çıkardığı kemanı çalmaya başlamış. Akşama doğru kemanın ritmi gittikçe hızlanmış, ta ki dans edenler bu müziğin etkisine girip hipnotize oluncaya kadar... Kemanın çaldığı müziğin etkisiyle bütün gece dans etmişler. Tan ağardığında hala dans ediyorlarmış ve yükselen güneşin ilk ışıkları orayı aydınlatmaya başlamış. Birdenbire bir ışık huzmesi dansçıları aydınlatmış ve o anda hepsi taşa dönüşmüş!!! Bu Tanrı'nın sebt gününde dans ettikleri için onlara verdiği bir cezaymış... Güneş, taşa dönüşmüş dansçıları aydınlatmaya devam ederken yabancı, kemanını çantaya geri koyduktan sonra yüksek sesli bir kahkaha atmış... En son olarak oradan ayrılırken görülen adam, taşlara basarak yürüdükçe çengel tırnaklı ayaklarından kıvılcımlar çıkıyormuş. Ve efsaneye göre burada yer alan taş, gelinin ta kendisiymiş...
Büyülenmiş Bir İnsan
Lamb, dul annesiyle North Town sokağı, Corton Denham'da yaşamakta olan 23 yaşında bir tarım işçisiydi. Sıradan, sessiz bir insan olarak nitelendirilebilirdi. Fakat oldukça çok ve sık alkol alıyordu . Ve çeşit çeşit garip hayalleri vardı. Ve çok heyecanlandığı zamanlarda nöbeti tutabiliyordu. Kimi zaman onu sakinleştirmeye altı kişi bile yetmiyordu.
O yılın Mayıs ayının sonlarında Corton Arkadaşlık Birliği yıldönümü eğlencesi düzenlemişti. Bunlardan biri 39 yaşında henüz evlenmemiş bir kız olan Mary Crees'di. Yaşamını kazanmak için eldiven dikiyor, 76 yaşındaki annesi Fanny, 33 yaşında bir işçi emeklisinin dul eşi olan kız kardeşi Elizabeth ile beraber Victoria Cottage'da yaşıyordu. Lamb de bu eğlencede vardı ve dans ederek eğleniyordu. Fakat Mary ile karşılaşınca birdenbire ona doğru yürüdü ve
“ne demek istiyorsun fahişe” dedi.
Kız ise “Adam, ben sana bir şey yapmadım dedi.” Ama, Adam' ın onu dinlemiyordu bile ve....
" Fakat bazen yapıyorsun, seni fahişe” diye cevapladı.
Bunun üzerine kız onu duymazlıktan gelir ve Adam oradan uzaklaşır. Yarım saat sonra ise Adam büyük bir nefretle geri dönerek kızın boğazını sıkmaya başlar, bir yandan da
”şimdi seni bıçaklayacağım seni....” diyerek, garip hareketler yaparak bir yandan da bağırmaya başlar. Kızın çenesine 3 yumruk atan Adam' ı arkadaşları oradan uzaklaştırmaya başardığı sırada o, bıçağını çeker ve
"şimdi yapamadım ama bir gün gelecek seni öldüreceğim, seni bekleyeceğim..." diye bağırır.
Adam oradan uzaklaştırılmaya çalışılırken bile hala
“seni bir gün gelecek öldüreceğim cadı" diye bağırmaktaydı.
Bu olaydan ertesinde durum mahkemeye intikal eder ve ön celseden önce, tanık olarak çağrılanlardan biri de 55 yaşında, Poor House yolunda oturan ve bir işçi karısı olan Elizabeth Stewart' tır. Bu kişi, Lamb ve Crees' leri çok iyi tanıyan biriydi. Mahkemeye Lamb'in uzun zamandan beri Crees' lerden birinin kanını akıtmak istediğini çünkü onun kendisini büyülediğini söyledi. Elizabeth, Mary' nin annesine bakan iyi bir kadın olduğunu ve daha önce onu başka hiç kimsenin onu cadılıkla suçlamadığını söylüyordu. Crees, mahkemeye verdiği ifadesinde "Onunla dans etmek isteyip istemediğimi sordu ve ben de etmeyeceğimi söyledim" diyerek savunma yaptı. Savunmanın iddiası olan Crees' in Lamb'e saldırıdan önce yaklaştığı sorusuna Mary olumsuz cevap verdi. Lamb ise
“Yalan söylüyor. Beni yaptığı büyülerle yeterince dans ettirdiğini söyledim.” dedi. Yargıçlardan biri,T.E. Rogers sordu: “Ne demek istedin? Ve sana ne cevap verdi ?” “Beni dikkate bile almadı” Crees ; “Saçma” “Elimdeki sopa kadar somut bir gerçek bu.
Büyüyü bozmak için kan akıtmak istedim ve bana bir daha dokunursa bunu yapacağımı ona söyledim. Bıçak çekmekten suçlu olacağımı biliyordum ama onu kesinlikle yaralamadım.” “Bu düşüncen ne kadar zamandır devam ediyor?” “2 sene kadar önceydi. Mayıs ayının 24'ünde bunu yaptı. O zaman bir nöbet geçirdim ve 3 saat boyunca ölü gibi kaldım. Bazen öylece kalmaya zorlanıyorum. Bu durum başladığında onu bu şapkayı gördüğüm kadar iyi görebiliyorum. “ Lamb daha sonra geçirdiği nöbetleri anlatması için Rudge adındaki bir arkadaşını çağırır ve Hakim Rogers sorgulamasına devam eder: “Bu kadının sizin nöbetlerinizle ilgisi ancak benim sizinle olan ilgim kadardır ancak, ona tekrar asla dokunmamalısınız.” “Siz öyle düşünmüyorsunuz ama ben öyle olduğunu biliyorum! Onlar bilmiyor gözüküyor ama biliyorlar. Onlar bunu bütün ailece yapıyorlar!” “saçma” “fakat ben bunu biliyorum!” Mahkemenin başkanı C. Burton Lamb'i caydırabilmek için söz aldı. “bu sadece kafanızda oluşturduğunuz bir hayal. Bu genç hanıma dokunmamanız gerekiyor. Size bir şey yapamaz ve zaten yapacak bir şeyi olmayacaktır.” “umarım” diye cevapladı Lamb. “fakat ben kendimi bilemem” Burton'un sözlerini ciddiye aldığı için mahkemenin Crees'i bir şekilde onu büyülemekten alıkoyacağını düşünüyordu. ‘Cadılıktan' uzak kalmanın memnuniyetini dile getirdi ve Crees' i rahatsız etmeyeceğine söz verdi. Mahkeme ise 6 ay boyunca, barışı sağlayabilmek için ona 10 pounddan fazla bir miktar aylık bağladı.
"Cadı"
Sofia on beş yaşına kadar evlenmediyseniz evde kalmış gözüyle bakıldığı bir köyde yaşıyordu. 19 yaşında ve bekardı. Son derece güzel bir kızdı. Bazı insanlar onu cadı olarak görmek istemelerinin yanı sıra bencil olarak görüyorlardı. Sofia ‘nın bu sıkıntılı hayatı Luis ile karşılaşmasından sonra değişti. Onun fiziği ve cazibesi tüm kadınların gözlerini kamaştırıyordu - Sofia da dahil. Hemen birbirlerine aşık oldular ve Sofia bir yıl içinde bir erkek çocuk doğurdu. Çocuğun doğumundan birkaç gün sonra Luis ortadan kayboldu. Sofia derin ıstırap çekmesine rağmen herkes onu suçladı. Bir gün öğleden sonra Sofia, iki adamın Luis'i köy yakınlarında başka bir kadınla gördüklerini söylediği şeklindeki şakasına kulak misafiri oldu. Sofia'nın üzüntüsü kontrol edilemez bir öfkeye dönüştü. Hemen göle koştu ve bebeğini suya daldırdı ve sesi kesilinceye kadar bekledi. Yaptığı şeyi bitirdiğinde, son derece korkunç bir çığlık attı. Ve Sofia uzun bir süre, ta ki ölünceye kadar göl kenarında çığlık atmaya devam etti. O zamandan beri, göl yakınlarında oynayan bir çok çocuk hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldular.
Chelmasford Cadıları
Chelmasford cadıları 1566'da İngiltere Yüksek Mahkemesinde ortaya konmuştur ve cadılık suçlaması sonucunda Agnes Waterhouse idam edilmiştir. Bu İngiltere' deki cadılık suçlamalarıyla ilgili ilk idam olmasının yanında, cadılıkla ilgili ilk kitaba da konu olmuştur. 18 yaşındaki Joan Waterhouse 64 yaşındaki Agnes Waterhouse' un kızıydı. Annesinin ayakkabılarından ‘Sathan' bir varlık çağırarak bunun bir kara kurbağa olmasını beklemişti. Ama kurbağa yerine büyük bir köpek çıkarak ve ondan ne istediğini sormuş. O da kendisine bir süre önce istediği kadar ekmek vermemiş olan Agnes Brown'u avlamasını söylemiş. Agnes Brown ifadesinde, kendisine siyah bir köpeğe benzer, maymun suratlı, kısa kuyruklu, boynunda bir zincir ve gümüş bir düdük bulunan ve kafasında boynuz bulunan bir yaratık geldiğini anlatmıştır. Bunun üzerine Joan ve annesi Agnes Waterhouse cadı olmakla suçlanmışlardır. (Kaynak ‘The Examination and Confession of Certain Wytches at Che nsford (Chelmsford)', 1566)
17. yy. İngiltere'sinin en önemli cadı davalarından biri olan Lowestoft Cadıları davası, Amy Denny ve Rose Cullender' in idamıyla son bulmuştur. 1662 yılında Amy ve Rose cadılık suçlamalarıyla mahkemeye verildiler. Haklarında bir sür ü cadılıkla ilgili suçlama ve ithamlar bulunmaktaydı. Cadı olduklarına karar verilerek suçlu bulunup 1662 yılının, Mart ayında Bury St. Edmunds' ta idam edilmişlerdir. Hatta bu olayın 30 yıl sonraki Salem Prosecution olayına da öncülük eden bir dava olduğu söylenmektedir. Bu davanın derinlemesine açıklaması "A Trial of Witches" adlı kitapta da yer almıştır.
Endor Cadısı
Eski Kutsal Kitap'ta (1 Samuel 28:3-25), bir kadın büyücü İsrail'in ilk kralı Saul tarafından ziyaret edilir. Saul bütün cadı ve büyücüleri krallığından sürgün etmiş olmasına rağmen İsrail'in Filistinlerle olan son savaşının sonucunu merak etmesi onu bir ‘haber alabilen bir ruh' bulmaya itmişti. Bir yardımcısı ona Endor'da böyle birinin olduğunu söyleyince kılık değiştirerek onu görmeye gitti. Kadın ona bu tür şeyleri yasaklayan kanunu hatırlatınca, o da ona kesinlikle güven altında olacağına dair söz verdi. Böylece kadın Saul tarafından Samuel denen bir ruhu oraya çağırdı. Gelen ruh Saul'e ertesi günkü savaşta kendisinin ve üç oğlunun öleceğini ve İsraillilerin Filistinlilerin eline düşeceğini haber verdi... Endor cadısının hikayesi yüzyıllar boyunca yaratıcı hayal gücünü canlandırmış ve onun hakkında gerçek olmayan şeylerle öykülerin süslenmesine neden olmuştur. 16. yy' da Guillaume du Bartas La Semaine'de büyücülük sanatını gerçekleştirirken kullandığı fenerinde kendi öz oğlunun yağını kullandığını ifade etmiştir.
Siren
Laura son derece saygın bir geçmişi olan çekici bir kızdı. Hem en hemen yürümeye başlar başlamaz, ailesine yardım etmek için çalışmaya başladı. On altı yaşına girdiğinde, satış memuru olarak rüya gibi bir iş buldu. İşyerinde birkaç gün içinde, kendisiyle çıkmasını kabul edene kadar peşini bırakmayan, tuttuğunu koparan bir adam olan Miguel ile tanıştı. Sadece tanışmalarının birkaç haftasının sonrasında bir akşam, Miguel ona evlenme teklif etti. Laura bu teklifi kabul etti, ve o gece ilk kez birlikte oldular. O tutkulu geceden sonra, her şey değişti. Miguel onu görmeyi reddetti. Kısa bir süre sonra, Laura hamile olduğunu fark etti ve bunu mümkün olduğunca saklamaya çalıştı. Ailesi sonunda bunu anladığında, Laura'yı evden kovdular. Bebeği hasta ve zayıf doğdu. Gidecek hiçbir yeri yoktu. Laura Miguel'e döndü ve ona yardım etmesi için yalvardı. O ise Laura'ya hayatının dışında kalması gerektiğini söyledi. Laura göl etrafında dolaş tı. O ve bebeği kayboluncaya kadar suya doğru yürüdü. Birkaç hafta sonra, Miguel esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. O günden sonra dışarıda içki içen veya eşleriyle alay eden erkekler de kayboldu, tüm bu olanlar sırasında karanlık şehrin rüzgarlı sokakların arasından gizemli bir kadın görüldüğü söylendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkürler