Üvey Annem Masalı

Bir üvey annem olacağımı öğrendiğimde içim sızladı. Yüreğim paramparça oldu. Yaralı bir kuş gibi çırpınmaya başladım

— Hayır istemiyorum!

— Ama neden? Diye sordu babam. Sonra anlatmaya başladı. Bir anneye ihtiyacımız varmış. Perişan evimize kadın eli değmeliymiş. Elbiselerimiz yıkanmalı ütülenmeli imiş. Ev temizlenmeliymiş. Ama en önemlisi bize anne sevgisi lazımmış. Dinlemedim bile.

Gösterdiği sebepler inandırıcı gelmedi.

-Benim annem var. Başka anne istemiyorum, diye bağırdım. Babam kızmadı. Tek tek anlatmaya başladı.

— Elbette, dedi. Başka bir kadın annenin yerini tutmaz. Annemizin hatırasını hepimiz içimizde yaşatacağız. Her zaman onu anacağız. Fatihalar okuyacağız. Mezarına gidip onunla konuşacağız. Hiç kimse ondan başkasına anne demeni istemiyor. Yalnız biraz anlayışlı ol lütfen. Biraz düşün: Böyle devam edemez. Sen büyüyorsun. Ben yaşlanıyorum. Böyle sürdüremeyiz.

Yanından kaçtım. Annemin mezarına koştum. Her şeyi anlattım. Her şeyi ağlayarak anlattım.

Eve dönerken kafamda üvey anne hikayeleri dolaşıp duruyordu. Gözlerimin önünde sivri kulaklı, tırpanlı, fırlak dişli, kısık gözlü cadılar uçuşuyordu. Kahkahaları kulaklarımda çınlıyordu. Okuduğum kitaplardaki üvey anne modelinin etkisinde kaldığımı o yaşlarda kestiremezdim. Hayalimi gerçek sanıyordum. Ciddi ciddi evden kaçmayı bile düşündüm. Ama nereye gidecektim. Gidecek yeri bulsam bile, babamdan nasıl kopacaktım. Annemin mezarını nasıl yalnız bırakacaktım. Bana üvey anne getirmek istemesine rağmen babamı çok seviyordum. Annesiz kaldığım günden beri tamı tamına beş yıldır bana hem anne hem baba olmuştu. Yemeğimi yapmıştı. Çamaşırlarımı yıkamıştı. Okula götürmüştü. Elinden geleni yapmıştı. Elinden ancak bu kadar geliyordu. Bazen kirli gömlekle okula gidiyordum. Göğsümdeki kocaman yağ lekesini saklamak için elim göğsümde dolaşıyordum.

Belki de babam haklıydı. Evimizin gerçekten de bir anneye ihtiyacı vardı. Ama acaba okuduğum kitaplardaki üvey anneler gibi mi olacaktı? Beni dövecek miydi? Döverse kaçardım. Annemin mezarı babamın sevgisi bile beni tutamazdı.

Aradan iki hafta geçti. Babam bir daha bu konuya dönmedi. Ama kafasında dolaştırdığını biliyordum. Sessizleşmişti. Bazı geceler saatlerce baş başa oturduğumuz halde tek kelime etmiyordu. O gazetesini okuyor ben kitaplarımla meşgul görünüyordum. Üvey annenin hayali bile aramıza girmiş şimdiden aramızı açmıştı. Ya kendisi gelse halimiz ne olacaktı? Bazen böyle düşündüm bazen başka türlü. Bazen üvey anne hayalini benimser gibi oldum bazen reddettim. Sonunda başka çare olmadığını anladım. Bir gece yatmaya hazırlanırken birden aklıma gelmiş gibi babama döndüm:

— Üvey anne getirebilirsin baba!

Şaşırmıştı. Kalktı. Yanıma gelip beni kucakladı. Kollarının arasından çabucak sıyrıldım. Odama kapandım. Özgürce ağlayabilmek için yalnızlığa ihtiyacım vardı.

Ve üvey annem eve geldi. Doğrusu şirin bir kadındı. Kitaplardaki üvey annelere benzemiyordu. Hep gülümsüyordu. Üstelik gözleri annemin gözlerine benziyordu. Sevgiyle bakıyordu. Sesi de annemin sesi gibiydi: Yumuşak ve titrek.

Çok şaşırmıştım. Bir cadıyla karşılaşmayı beklerken adeta bir melekle karşılaşmıştım. Biraz üzüldüğümü itiraf etmeliyim. Çünkü kötü biri olsun beni hırpalasın ben de kaçayım istiyordum. Fakat sevgi dolu bakan gözlere kıyamadım. Buna rağmen kendimi zorladım.

— Size anne demiyeceğim! Dedim.

— Nasıl istersen? Dedi yumuşacık sesiyle. Peki sana oğlum dememe izin verir misin?

— Asla!

Dışarı kaçtım. Yine anneciğimin mezarına koştum. Gördüklerimi bir bir anlattım.

— O kadın bana oğlum diyemez dedim. Ben senin oğluyum. Babamın bile oğlu değilim artık! Şimdilik sevimli görünüyor ama göreceğiz.

İlk haftalar kendi kendimle büyük bir mücadele verdim. O kadını sevmemeye çalıştım. Hep hırçınlaştım. Ters çıktım. Ona anne demeyeceğim de sık sık tekrarladım. Hayret! Hiçbir tepki göstermiyordu. Sabırla dinliyor, gülümsüyor, beni anladığını söylüyordu. Onu sevmeye başladığımı hissettim. Daha da hırçınlaştım o zaman. Duygularıma yenilmemeye çalışıyordum. Kendimi dövdürmek için elimden geleni yapıyordum. Fakat başaramadım. Dövmek şöyle dursun kızdıramadım bile. Hep gülümsüyor, hep bağışlıyor, hep anlayış gösteriyordu. İki ay direndim. İki ay sonra mecburen teslim oldum. Anladım ki okuduğum tüm üvey anne hikayeleri tüm üvey anneleri anlatmıyor. Peki o zaman neden böyle hikayeler uyduruyorlar. Günah! Binlerce çocuğun üvey annesi, üvey babası var. Her üvey babayı, her üvey anneyi kötü göstermek olur mu? Bir sabah uyandığımda kafamdan bunlar geçti. Tertemiz çarşafların içinde döne döne düşündüm. Annemden sonra başka bir kadına anne diyeceksem o kadın bu olmalıydı. Gerçekten de annem olmaya layıktı. Henüz kendime itiraf edemiyordum ama galiba onu seviyordum. Hem de annem gibi. Evet! Annem gibi. Yataktan fırladım. Doğru düzgün giyinmeden mutfağa koştum. Yalnızdı. Yumurta pişiriyordu.

— Kahvaltı hazır mı anne? Diye sordum. Sesime hızla döndü. Bir süre şaşkın şaşkın baktı. Gözleri pırıl pırıldı. Gülüşü geldiğinden beri sonsuz berraktı. Elindekileri fırlatıp kollarını açtı.

— Oğlum, oğulcuğum!

Kollarını açtı. Kollarına değil sanki sımsıcak kollarına sarıldım.

— Aneciğim, dedim.

Ayrıldığımızda çaydanlıktaki su buharlaşmış, çaydanlık yanmıştı. Ağlarken gülmeye başladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler