YUSUFÇUĞUN METAMORFOZU

Dişi yusufçuklar çiftleşme sonrası yeni bir çiftleşme yapmak istemez. Ancak bu durum bilimsel adı Calopteryx virgo olan yusufçukların erkekleri için bir engel teşkil etmez. Kuyruğundaki iki kancası ile erkek, dişiyi boğazından yakalar . Dişi de ayaklarıyla erkeğin kuyruğunu iyice sarar. Erkek kuyruk kısmındaki özel çıkıntıları kullanarak , önce dişiye başka erkeğin yerleştirdiği spermleri olabildiğince temizler. Daha sonra sperm açıklığındaki tohumlarını dişinin üreme açıklığına bırakır. Bu durum saatlerce sürdüğünden bazen erkek ve dişi yusufçuğun beraber uçtuğu da olur. Yusufçuk döllenmeden sonra olgunlaşan yumurtalarını bir göl veya havuzcuğa bırakır . Yumurtadan çıkan larva 3-4 yılını suyun içinde geçirir . Bu süre içinde yakalayabildiği her şeyi yiyerek iştahla beslenir . Bunun için, bir balığı yakalayabilecek hızda yüzmesini sağlayan bir vücut ve avını parçalayabilecek güçte çenelerle yaratılmıştır. Larva büyüdükçe vücudunu saran deri ona dar gelir. Tam dört defa kendine dar gelen bu kıyafetini değiştirir. Son değişim zamanı geldiğinde sudan çıkarak bir kamışa veya yosunlu bir kayaya tırmanmaya başlar . Bacakları işlemez hale gelene kadar tırmanır. Ayaklarının ucundaki kancalar sayesinde kendini sabitler. Bu sırada kayıp düşmek, ölmek demektir.
Bu son değişim, diğer dördünden daha farklıdır. Allah, muhteşem bir yaratışla, larva halindeki canlıyı kusursuz bir uçucu haline getirir.
İlk olarak eski larvanın sırtı çatlar . Çatlak baştan sona doğru genişleyerek bir yarık halini alır. Bu yarığın içinden, sudaki canlı ile hiçbir ilgisi olmayan bir başka canlı çıkmak için çabalamaktadır. Son derece narin görünen bedenini, eski bedenin içinden çıkan ve onu emniyet kemeri gibi saran bağlar tutmaktadır (8). Bu bağlar ideal bir sağlamlık ve esneklikte yaratılmıştır. Eğer bağlar daha sert ve sağlam olsaydı, böceğin yarığın içinden doğrulması imkansız olacaktı. Aksi durumda ise bağlar yeni vücudu taşıyamayarak kopacaktı. Bu da henüz gelişmemiş olan larvanın suya düşüp ölmesine neden olacaktı.
Öte yandan yusufçuğun kabuk değiştirme işlemini kolaylaştıracak özel mekanizmalar devreye girer. Yusufçuğun yeni vücudu, eskisinin içinde iken sıkışıp büzülmüştür. Bu vücudu "açabilmek" için, özel bir pompa sistemi ve bu pompada kullanılan özel bir vücut sıvısı yaratılmıştır. Yarıktan dışarı çıkan kısımlara vücut sıvısı pompalanarak, böceğin sıkışıp büzüşmüş haldeki kısımları genişletilir . Bu arada işlemeye başlayan kimyasal çözücüler, yeni bacaklara hiçbir zarar vermeden, eski bacaklarla olan bağı koparır. Bacaklardan bir teki eski zırhın içine sıkışırsa bu bir felaket olacaktır, ama işlem kusursuzca gerçekleşir. Bacaklar denenmeden önce yirmi dakika kadar kuruyup sertleşmeleri beklenir.
Kanatlar ise önceden gelişmiştir, fakat katlı bir durumdadır. Güçlü vücut kasılmaları ile kanat damarlarına vücut sıvısı pompalanarak buradaki dokuların iyice gerginleşmesi sağlanır . Kanatlar uzayıp gerildikten sonra kurumaları için bir süre daha beklenecektir .
Eski vücut tamamen terk edildikten ve kuruma işlemi de tamamlandıktan sonra yusufçuk bütün ayakları ve kanatlarını bir denemeye tabi tutar. Bacaklar tek tek bükülüp açılır, kanatlar ise kaldırılıp indirilir.
Nihayet böcek uçmak için tasarlanmış formunu kazanmıştır. İnsan kendi gözüyle görmezse, bu kanatlı güzelliğin, sudan çıkan tırtılımsı canlıyla aynı hayvan olduğuna inanamaz . Yusufçuk son olarak pompalama işleminin başarıyla çalışması için fazla vücut sıvısının son damlasını da dışarı atar. Artık metamorfoz tamamlanmıştır, böcek uçmaya hazırdır.
Bu mucizevi dönüşümün nasıl ortaya çıktığını düşündüğümüzde ise, evrim iddiasının akıl dışılığı ile bir kez daha yüzyüze geliriz. Çünkü evrim teorisi, canlıların sadece tesadüfi değişikliklerin sonucunda ortaya çıktıklarını iddia eder. Oysa yusufçuğun yaşadığı metamorfoz, tek bir aşamasında bile en ufak bir hataya izin verilemeyecek son derece hassas bir işlemdir. Bu aşamaların herhangi bir noktasında çıkacak ufacık bir pürüz, metamorfozun tamamlanamamasına neden olacak ve dolayısıyla yusufçuğun sakat kalmasıyla ya da ölmesiyle sonuçlanacaktır. Metamorfoz tam anlamıyla "indirgenemez kompleks" bir süreçtir. Dolayısıyla açık bir tasarım ispatıdır.
Kısacası, yusufçuğun metamorfozu, Allah'ın canlıları ne denli kusursuz bir yaratılışla var ettiğini gösteren sayısız delilden biridir. Allah tek bir böcekte muhteşem sanatını göstermektedir.

UÇUŞUN MEKANİĞİ
Sineklerin kanatları, sinirler aracılığıyla iletilen elektrik sinyallarine göre titreşir. Örneğin bir çekirgede her bir sinir sinyali, kanadı çalıştıran kasın bir defa büzülmesine neden olmaktadır. 'Kaldırıcılar' ve 'indiriciler' olarak adlandırılan iki karşıt kas grubu, zıt yönlerde çalışarak kanatların yukarı-aşağı hareket etmelerini sağlar.
Çekirgeler kanatlarını saniyede 12-15 kez çırpar, ama küçük böcekler uçmak için aynı süre içinde daha sık kanat hareketi yapar. Örneğin balarıları, eşek arıları ve sinekler saniyede 200-400 kez kanat çırparken bu sayı tatarcıklarda ve 1 mm. boyundaki bazı parazitlerde 1000'e kadar çıkmaktadır.  Saniyede bin kez kanat çırpabilen, bu olağanüstü hareket sonucunda, yanmayan, aşınmayan, yıpranmayan 1 mm.lik bir uçuş makinesi, yaratılışın kusursuzluğunu gösteren açık bir delildir.
Bu uçuş makinelerini biraz daha yakından incelediğimizde ise, sahip oldukları tasarıma olan hayranlığımız daha da artar.
Başta kanat çırpma hareketinin sinirler aracılığıyla iletilen elektrik sinyallerine dayandığını söylemiştik. Ancak bir sinir saniyede en fazla 200 sinyal yollayabilme kapasitesine sahiptir. Öyleyse küçük uçucu böcekler saniyede 1000 kanat çırpışını nasıl gerçekleştirir?
Saniyede 200 kez kanatlarını çırpan sinekler, çekirgelerden farklı bir sinir/kas ilişkisine sahiptir. Her 10 kanat çırpışı için sinirden sadece 1 sinyal gelir. Ayrıca lifli kaslar olarak adlandırılan kanat kasları, çekirgede bulunan kaslardan farklı çalışmaktadır. Uyarıcı sinir sinyalleri kasların yalnızca uçuşa hazırlanmasını düzenlemekte, kaslar belli bir gerilime ulaştıklarında kendi kendilerine büzülmektedir.
Sinekler, arılar, eşek arıları gibi bazı böcek türlerinde ise, kanat çırpmayı "otomatik" hale getiren bir sistem vardır. Bu böceklerde uçuşu sağlayan kaslar, gövdedeki kemiklere doğrudan bağlı değildir. Kanatlar göğse bir tür menteşe işlevi gören bir eklemle bağlanır. Kanatları hareket ettiren kaslar da göğsün alt ve üst yüzeylerine bağlı bulunmaktadır. Bu kaslar büzüldüğünde de göğüs ters yönlerde gidip-gelmekte, böylece de kanatlar aşağıya çekilmektedir.
Bir grup kasın büzülmesi otomatik olarak karşıt bir kas grubunun gerilemesine ve daha sonra da kendiliğinden büzülmesine yol açmaktadır. Yani bir "otomatik sistem" söz konusudur. Böylece bir kez başlayan kanat hareketleri, sistemi denetleyen sinirlerden tersi bir uyarıcı sinyal gelmedikçe kesintisiz sürmektedir. 
Bu haliyle uçuş mekanizması, kurulma yoluyla yayı sıkıştırılan bir saatin çalışmasına benzetilebilir. Parçalar öyle yerleştirilmiştir ki, tek bir hareket, kanatların çok kolay bir biçimde çırpılmasını sağlamaktadır. Burada kusursuz bir tasarım olduğunu görmemek imkansızdır. Allah'ın kusursuz yaratışı, açıkça ortadadır.
İTME KUVVETİNİ SAĞLAYAN SİSTEM
Düzgün bir uçuş sağlamak için kanatların yalnızca yukarı aşağı hareketi yeterli değildir. Kanatların ayrıca kaldırma ve itme gücü sağlayabilmeleri için her kanat vuruşu sırasında hareket açılarını da değiştirmeleri gereklidir. Böcek türlerine bağlı olarak kanatların belli bir dönme esnekliği vardır. Bu esnekliği aynı zamanda uçuş için gerekli enerjiyi de üreten dolaysız uçuş kasları sağlamaktadır.
Örneğin daha fazla yükselmek gerektiği zaman kanat ekleminin arkasındaki bu kaslar daha fazla büzülerek kanat açısını artırmaktadır. Yüksek hızlı fotoğraf tekniği kullanılarak yapılan araştırmalarda, kanatların uçuş sırasında eliptik bir yörünge izledikleri gözlenmiştir. Yani sinek kanatlarını sadece yukarı aşağı hareket ettirmemekte, aksine suda kürek çeker gibi yuvarlak bir hareket yapmaktadır. İşte bu hareket, dolaysız kaslar sayesinde mümkün olmaktadır.
Çok küçük gövdeli böcek türlerinin uçuş sırasında karşılaştıkları en büyük sorun, havanın akışkanlığının dolayısıyla da yarattığı direncin bu böcekler üzerinde hiçte azımsanmayacak boyutlara ulaşmasıdır. Bu küçük böceklerde hava kanatlara adeta yapışmakta ve kanat veriminin düşmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle Forcipomya gibi kanat genişliği 1mm.'yi geçmeyen sineklerin, hava direncini yenebilmek için kanatlarını saniyede 1000 kez çırpmaları gerekmektedir.
Buna karşın, araştırmacılar teorik olarak bu hızın bile böceğin havalanmasına yeterli olamayacağını ve böceklerin başka sistemlerden yararlandıklarını düşünmektedirler.
Örneğin bir tür parazit olan Encarsia gibi küçük böcekler "çırpma ve silkme" olarak adlandırılan bir yöntemden yararlanmaktadır. Bu yöntemde kanatlar en üst noktaya eriştiğinde birbirine çarpmakta ve sonra da açılmaktadır. Açılırken önce kanatların sert bir damar taşıyan ön kenarları birbirinden ayrılmakta ve arada oluşan alçak basınçlı bölgeye hava akmaktadır. Bu hava akımı da kanatların çevresinde bir girdap oluşturmakta ve kanat çırpışlarının kaldırma kuvvetine yardımda bulunmaktadır.
Sinekler havadaki konumlarını sabit tutabilmek için de özel bir sistemle yaratılmıştır. Bazı sineklerin yalnızca bir çift kanadı vardır, arka tarafta ise halter adında topuz biçiminde bir yapı vardır. Hiçbir kaldırma kuvveti oluşturmamasına rağmen, bunlar ön kanatlarla birlikte titreşir. Uçuş yönü değiştiğinde bu uzantılar hareket etmekte ve böceğin uçuş yönünden sapmasını önlemektedir. Bu sistem bugün uçaklarda konum belirlemeye yarayan jiroskop aletine benzemektedir.

Süprüntü sinekleri saniyede 1000 defa kanat çırpabilmek için büyük bir eenrejiye ihtiyaç duyar. Bu enerji, karbonhidrat açısından zengin bitki özlerinden aldıkları besinle sağlanmaktadır. Üstlerindeki sarı ve siyah çizgiler yüzünden arılara benzeyen bu böcekler, bu özellikleriyle saldırganların dikkatlerinden kaçmayı başarır.
Sinek normal bir uçaktan 100 milyar kez daha küçüktür. Buna karşın uçaklarda uçuş için gerekli olan jiroskop ve yapay ufuk gibi karmaşık cihazların işlevlerini gören bir donanıma sahiptir. Manevra kabiliyeti ve uçuş teknikleri ise bir uçaktan kat kat üstündür.
Yandaki şekil, kendi kategorilerinin en iyisi olarak kabul edilen üç jet uçağının dönüş kapasitesini gösteriyor. Oysa sinekler ve arılar, havadaki hızlarında en ufak bir değişiklik yapmaksızın istedikleri yöne aniden dönerek uçabilir. Bu kıyas, jet uçaklarının teknolojilerinin arı ve sineğin yanında ne kadar zayıf kaldğını göstermektedir.
Birçok böcek kanadını üzerine katlayabilir. Bu durumda iken, kanadın ucunda yaratılmış kitin parçası sayesinde, çok daha rahat hareket edebilir. Amerikan Hava Kuvvettleri bunlardan esinlenerek, kanatları ikiye katlanan E6B Intruder uçaklarını üretmiştir. Ancak arılar ve sinekler kanatlarının tamamını gövdelerinin üserlerine katlayabilirken, E6B'ler, sadece kanatlarının bir yarısını diğer yarısının üzerine katlayabilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler