93 Harbi - Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyan hakları sorunu

Rusya İmparatorluğu 18. yüzyılda güçlenmiş ve zamanla kendisini Ortodoks dünyasının lideri ve koruyucusu olarak görmeye başlamıştı. Bu nedenle de Osmanlı Devleti'nin Balkanlarda yaşayan ve çoğunluğu Ortodoks olan Hıristiyan vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle İstanbul'daki elçileri vasıtasıyla Osmanlı hükümetinden çeşitli taleplerde bulunmaya başladı. Nitekim 1853 yılında, Rusya'nın Kudüs topraklarındaki İsa'nın doğduğu kilisenin anahtar hakimiyetinin Ortodokslara verilmesi talebi Kırım Savaşı'na yol açtı. Bu savaş İngiltere ve Fransa'nın da müdahelesiyle Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Ama gene de Rusların istediği gibi, kilisede Ortodoks rahiplere de söz sahipliği verildi. Böylece Rusya, kendisini Ortodoksların sözcüsü olarak kabul ettirmişti, nitekim Ortodokslar da bundan hoşnuttu. 1858 yılında da Osmanlı yönetimindeki Lübnan topraklarında Hıristiyanlarla ilgili bir sorun yaşandı. Fransızların desteklediği Maruniler ile İngilizlerin desteklediği Dürziler çatışmaya başlamıştı. Kayıplar artıyor ve bölgede iç savaş tehlikesi büyüyordu. Fransız basını, Lübnan'da Hristiyanlara yönelik katliamların yapıldığını yazıyordu. Dönemin Hariciye nazırı Keçecizade Fuat Paşa, Lübnan topraklarına giderek çatışmaları bastırdı. İsyanın ele başlarını idam ettirdi. Ama Osmanlı Devleti Fransız ve İngilizlerin baskısıyla Lübnan'a Hristiyan bir vali atanmasını kabul etmek zorunda kaldı. 1861 yılında tahta çıkan sultan Abdülaziz'in döneminde de Osmanlı Devleti'nin Hristiyan halkları arasında huzursuzluklar devam etti. Saltanatının ilk yılında Sırbistan topraklarında ayaklanmalar başladı. Kendilerini geniş anlamdaki Slav milletinin bir parçası olarak kabul eden Sırp halkı özerklik talebiyle ayakladı. Çeteler kuruldu. Müslüman halkla karşılıklı kıyımlar yaşandı. İstanbul hükümeti, bölgeye müdahele etti. Fakat tam başarı elde edilemedi, Ömer Paşa kumandasındaki Türk askerleri, Belgrad'ı topa tutunca birçok kayıp verildi. Avrupa kamuoyunda Türklerin aleyhinde bir tutum gelişti. Paris Antlaşması'nın ihlal edildiği söyleniyordu. Bunun üzerine görüşmeler yapıldı, Osmanlı Devleti için önemli olan birçok kale, özerkliğini kazanmış olan Sırbistan'a bırakıldı. Belgrad ve gerisi ise yine Osmanlı'da kaldı. 1864 yılında ikinci bir İstanbul protokolü yapıldı. Buna göre Romanya, prenslik haline geldi. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu, daha sonra Romanya da özerkliğini kazandı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Rusya tarafında savaştı. 1866 yılında da Girit adasında ayaklanmalar patlak verdi. Bağımızlığını 1832 yılında kazanmış olan Yunanistan Krallığı, Girit'i de Yunan yönetiminde görmek istiyordu. Yunanistan'ın kışkırtmalarıyla Girit adasında yaşayan Rum halkı Osmanlı yönetimine isyan etti (1866). Rum çetelerini Yunan Krallığı, dolaylı olarak ta Avrupalı devletler destekliyordu. Bölgedeki kırımlar artmaya başladı, müdahelelerde sonuç alınamadı. Sadrazam da heyet topladı ve Girit idaresinde değişiklik yapıldı. Buna göre valinin iki yardımcısından biri de Rum olacaktı. Buna rağmen çete savaşları bitmedi, Yunanlar bu çeteleri desteklemeye devam edince Osmanlı Devleti ültimatom verdi. Ancak 1869 yılında Yunanistan'la yapılan bir anlaşma sonucu, Yunanistan bu tutumundan vazgeçti ama 19. yüzyılın sonlarında ayaklanmalar tekrar alevlendi ve 1898 yılında Girit'in özerklik kazanmasıyla sonuçlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler