DUYUM
Uyarıcıların duyu organları tarafından alınıp beyne iletilmesidir.
ALGI
İçten ve dıştan gelen uyarıcıların duyumlar aracılığıyla anlamlı hale getirilmesine algı denir.
Örnek: Bir tat almak duyum iken, ne tadı olduğunu anlamak algıdır. Bir ses duymak duyum iken, kimin veya neyin sesi olduğunu anlamak algıdır.
DUYUM İLE ALGI ARASINDAKİ FARKLAR
• Duyum basit fizyolojik bir olaydır. Algı ise karmaşık psikolojik bir olaydır.
• Duyumda uyarıcılar tek tek değerlendirilir. Algıda ise bir bütün olarak değerlendirilir.
• Duyum her bireyde aynı şekilde gerçekleşir. Algı ise bireyden bireye farklılık gösterir.
DUYUM VE ALGI (DETAY)
Duyum :Çevremizdeki cisimleri ve renkleri nasıl ayırt ediyoruz? Müziğin ritmini nasıl yorumluyor ya da dokunduğumuz şeylerin sıcaklığını, şeklini nasıl anlıyoruz? Kısaca çevremizi nasıl tanıyoruz? Bunlar psikolojinin temel sorularıdır.
Algıyı anlamak için duyusal işleyişin yapısını, duyumların oluşumunu ve özelliklerini bilmemiz gerekiyor.
Organizmanın iç ve dış çevreden gelen uyarıcıları duyu organı aracılığı ile alıp sinirsel enerji haline dönüştürmesi sürecine duyum denir.
Uyarı : Uyarım, uyarıcıların duyu organları tarafından alınmasıyken, duyum dış dünyadan başlayıp beyinde sona eren bir süreçtir.
Duyumun Koşulları : Duyu organlarımız çevredeki tüm uyarıcıları alamaz. Bir uyarıcının duyum oluşturması için gerekli koşullar şunlardır.
Ortamda uyarıcı bir kaynak olmalıdır.
Uyarıcıyı organizmaya iletebilecek uygun bir ortam olmalıdır.
Duyu organı, sinir sistemi ve beyin uyarıcıyı alabilmek için sağlıklı olmalıdır.
Uyarıcının şiddeti, duyum eşiği sınırları içerisinde olmalıdır.
Duyumun Eşiği : Duyu organlarının bir uyarıcıyı almaya başladığı sınırdır.
Alt Eşik : Duyu organlarının bir uyarıcıyı belli belirsiz almaya başladığı en düşük şiddettir.
Üst Eşik : Duyu organlarının bir uyarıcıyı duyumsamasının kaybolduğu en yüksek şiddettir.
Farklılaşma Eşiği : Bir uyarıcıda fark edilebilen, en küçük şiddet değişmesidir. Yani, aynı türden iki uyarıcıda şiddet farkının ayırt edildiği ilk noktadır.
Örneğin : İki kırmızı ışığın birbirinden ayıt edilebilmesi için, dalga boylarında belirli bir miktar fark olmalıdır.
Duyusal Uyum : Duyu organlarının çevredeki uyarıcılara alışkanlık göstererek, onlara tepki vermemesidir.
Duyusal uyumun gerçekleşmesi için :
Uyarıcı sürekli olmalıdır.
Uyarıcının enerji düzeyinde bir değişiklik olmamalıdır.
Duyarsızlaşma : Duygusal yaşamda tekrar tekrar karşılaşılan uyarıcıyı organizmanın belli bir süre sonra kanıksamamasıdır. Örneğin: Annesi tarafından sık sık azarlanan bir çocuk, bir süre sonra annesinin azarlamasına karşı duyarsızlaşabilir.
Algı:
Nesne ya da olayların beyinde işlenerek, anlamlı bütünler olarak kavranmasına algı denir.
Nesne ya da olayların, özellikleriyle ve çevrelerindeki diğer nesne ve olaylarla olan ilişkileriyle birlikte kavranması sürecidir.
Duyum - Algı İlişkisi :
Duyumda, organizma tek tek uyarıcıları alır; oysa algıda bu uyarıcılar, bir nesne ya da olayda birleştirilerek kavranır.
Duyumda, uyarıcı kaynak tanınmaz, algıda uyarıcı kaynak tanınır.
Duyum, algının ön koşuludur. Duyum olmadan algı olmaz.
Algı ile ilgili kavramlar :
Algıda Seçicilik : Organizmanın, çevresinde bulunan çok sayıda uyarıcı nesne, ya da olaydan, bir ya da bir kaçına dikkatini yöneltmesine algıda seçicilik denir.
Algıda seçiciliği etkileyen iç ve dış etkenler vardır.
Algıda Seçiciliği Etkileyen Dış Etkenler : Dış uyarıcıların algıda seçiciliği etkilemesinde bireyin bir rolü yoktur. Çünkü birey, kendi dışında olup biten olaylardan etkilenir.
a) Uyarıcının şiddeti
b) Aşırı zıtlık (Karşıtlık)
c) Hareketlilik
d) Süreklilik
e) Tekrar (Yinelenme)
f) Alışılmışın dışındaki uyarıcılar
g) Tanışıklık
Algıda Seçiciliği Etkileyen İç Etkenler :
a) Beklenti
b) İlgi
c) Gereksinim
d) İnanç
Algıda Değişmezlik : Nesne ya da olayların farklı ortamlarda hep aynıymış gibi algılanmasına algıda değişmezlik denir.
Algıda değişmezlikte, daha önceden edindiğimiz standartlar etkilidir. Bu standartlara göre algılamayı, duyu organlarının doğrudan verileri kadar, daha önceden edinilen yargılar da biçimlendirir. Bu sayede, sürekli değişen dış dünya, hep aynı şekilde algılanmaya devam edilir.
Üç tür algıda değişmezlik biçimi vardır :
a) Büyüklük Değişmezliği : Bir nesneyi uzaklığına bakmaksızın aynı büyüklükte görme eğilimine büyüklük değişmezliği denir.
b) Biçim Değişmezliği : Görüş açısı ne olursa olsun, bir nesnenin biçimini değişmeden algılama eğilimine biçim (şekil) değişmezliği denir.
c) Renk Değişmezliği : Tanıdık bir nesneyi ışık koşulları ne olursa olsun aynı renkte algılama eğilimine renk değişmezliği denir.
Algıda Örgütleme (Organizasyon) : Duyumları oluşturan nesne ya da olayların, zihin tarafından bir düzene konulup biçimlendirilmesine algıda örgütleme denir.
Algıda Örgütlemeyi Etkileyen Etkenler :
Şekil - zemin (obje-fon) Algısı : Nesne ya da olaylar, üzerinde bulundukları zemine göre farklılaşarak algılanırlar.
Algıda Gruplama : İç ve dış çevreden gelen uyarıcıların bir bütün olarak algılanmasıdır.
Dayandığı İlkeler
a) Benzerlik İlkesi : Birbirlerine benzeyen uyarıcılarla birlikte algılanırlar.
b) Yakınlık İlkesi : Birbirlerine yakın olan uyarıcılarla birlikte algılanırlar.
c) Tamamlama İlkesi : Parçaları eksik olan nesne ya da olayların tamamlanarak algılanmasıdır.
d) Süreklilik İlkesi : Hatlar ve şekiller zamanda ve mekanda (uzayda) sürekliymiş gibi algılanırlar.
Derinlik Algısı : Nesnelerin üç boyutlu olarak algılanmasıdır.
Algı Yanılmaları : Algısal değişmezlikler dünyaya ilişkin duyularımızın oluşmasına yardım ederler. Ancak, bazen aldanırız ve dünyayı yanlış algılarız.
Algı Yanılmaları İkiye Ayrılır :
İllüzyon (Yanılsama) : Ortamda var olan uyarıcı kaynağın (nesne ya da olayların) olduğundan farklı algılanmasıdır.
İllüzyon ikiye ayrılır :
a) Fiziksel İllüzyon : Ortamdaki uyarıcının fiziksel ya da fizyolojik nedenlerden dolayı her insan tarafından aynı şekilde yanlış algılanmasıdır.
b) Psikoloji İllüzyon : Ortamdaki uyarıcının bireyin kaygı ve korkularına bağlı olarak yanlış algılanmasıdır.
UYARI : Fizyolojik illüzyon duyu organlarından kaynaklanır. Duyu organları algılama sürecinde yetersiz kalabilir. Psikolojik illüzyon ise daha çok korku, öfke gibi heyecanlardan ya da ihtiyaç, beklenti gibi bireye özgü durumlardan kaynaklanır.
Halüsinasyon (Sanrı) : Ortamda olmayan uyarıcıların varmış gibi algılanmasıdır.
UYARI : İllüzyon ile halüsinasyon arasındaki farklar şunlardır :
İllüzyonda uyarıcı kaynak, nesnel gerçeklik vardır. Halüsinasyonda dış kaynak yoktur.
İllüzyon normal bir psikolojik olaydır, halüsinasyon ise anormal bir durumdur.
Algıyı Etkileyen Diğer Etkenler :
Zaman Algısı : Yaşadığımız zaman diliminin içinde bulunduğumuz duruma göre, olduğundan daha uzun ya da kısa algılanmasıdır.
Mekan Algısı : Gözleyenin, belirli bir nesnenin yön, büyüklük, biçim, uzaklık gibi özellikleri üzerine duyu organları yoluyla edindiği algıya denir.
Hazırlayıcı Kurulum (Beklenti) : Olmasını ya da gerçekleşmesini beklediğimiz bir olay algılamayı etkiler. Birey neye hazırlanıyorsa, neyi bekliyorsa, onu algılama eğilimindedir. Bu duruma da hazırlayıcı kurulum denir.
Geçmiş Yaşam Deneyimleri : Geçmişte yaşadığımız olay ya da olaylar, ilgili nesnelerin bellekte bıraktığı izler, yeni algılamalarımızı etkiler. (koşullanma-telkin)
Zihinsel Tutum ve Kültürel Ortam : Kültürel ortamın yarattığı zihinsel tutum, nesne ya da olayların algılanmasını etkiler.
Uyarılma İhtiyacı ve Güdülenme :
İnsan davranışı, tipik olarak amaca yöneliktir. Organizmanın, davranışta bulunabilmesi için iç ve dış uyarıcılara gereksinimi vardır.
Organizma bu gereksinimleri karşılayarak çevreye uyumunu sürdürür. Uyarıcı gereksinimleri karşılanmayan organizmalar, çevreye uyum zorluğu çekerler; fizyolojik ve psikolojik dengelerini yitirirler. Organizmanın dengesinin bozulmasına yetersiz uyarıcı koşullar kadar aşırı uyarılma da etki eder.
Yetersiz Uyarılma : Organizmanın alıştığı düzeyin altında uyarıcı ile karşı karşıya kalması sonucu fizyolojik ve psikolojik anlamda çevreye uyum gücünü yitirmesidir.
Aşırı Uyarılma : Organizmanın alıştığı düzeyin üzerinde uyarıcı ile karşılaşması sonucu fizyolojik ve psikolojik anlamda çevreye uyum gücünün azalmasıdır.
Homeostasis (Dengeleme) : Organizmanın iç dengesini kendi çabasıyla korumasına homeostasis denir. Bir başka deyişle, yetersiz ya da aşırı uyarılma durumlarında organizmanın çevreye uyum gücünü kendi çabasıyla korumasına homeostasis denir.
Güdü ve Güdülenme :
Gereksinim (İhtiyaç) : Organizmada herhangi bir eksikliğin hissedilmesidir.
Dürtü : Organizmadaki eksikliği gidermek için doğan güçtür.
Güdü : Organizmanın, gereksinimini karşılamak üzere bir davranışı yapmaya istekli duruma gelmesidir.
Biyolojik gereksinimler (ihtiyaçlar), fiziksel yoksunluk durumlarından kaynaklanır. Yoksunluk, canlıda bir gerilim durumunu, fizyolojik bir dürtüyü açığa çıkarır. Bu dürtü insanı ya da hayvanı gereksinimini gidermesi için güdüler.
Güdülenme : Hayvan ya da insanda organizmayı belirli bir amaca yönelik davranışa iten sürecin tümüne güdülenme denir.
O halde güdülenme süreci şu aşamalardan oluşur :
Gereksinim ---> Dürtü --->Güdü --->Davranış
Güdü Biçimleri : Maslow'un güdüler hiyerarşisine göre, önce fizyolojik güdüler (piramidin altındakiler), sonra toplumsal güdüler (piramidin üst kısımları) doyurulmalıdır. Ancak öncelik sırası kişiden kişiye değişebilmektedir.
Fizyolojik Güdüler : Organizmanın yaşamı sürdürebilmek için gidermek zorunda olduğu temel gereksinimlerden kaynaklanan güdülere fizyolojik güdüler denir.
Bu güdüler, organizmanın fizyolojik ihtiyaçlarından türer.
Organizmanın gereksinimlerini karşılamaya yöneliktirler.
Organizmanın eksikliklerini gidermek amacı ile iç dürtülerce ortaya çıkarılırlar.
Doğuştandırlar. Ancak öğrenme yoluyla bir dereceye kadar değiştirilebilirler.
Tüm canlılara özgü oldukları için evrenseldirler.
Biyolojik kökenli güdüler, toplumsal kökenli güdülerden görece önceliklidirler.
Toplumsal Güdüler : İnsanların toplumsal gereksinimlerinin giderilmesine yönelik güdülerdir. Toplumsal kökenli güdüler, erişkin insanın deneyim ve davranışlarının şekillenmesinde etkili olan en önemli iç etkenler arasındadırlar.
Toplumsal kökenli güdüler toplumsal yaşam içinde öğrenmeyle oluşurlar.
Yaşa bağlı olarak sayıları artan güdülerdir.
Toplumsal güdülerin temelinde çoğu zaman fizyolojik güdüler vardır.
Toplumsal güdülerle fizyolojik güdüler çatıştığında çoğunlukla fizyolojik güdüler baskın çıkar.
İçgüdü : Öğrenilmeden yapılan, niçin yapıldığının bilincinde olunmayan, türün tüm bireylerinde bulunan kalıtsal davranışlara içgüdü denir.
Bu tanıma göre, içgüdü davranışları;
Öğrenilmeden yapılır. Doğuştandır.
Canlı niçin öyle davrandığının bilincinde değildir. Yani davranış otomatiktir.
Türün tüm bireylerinde bulunur.
Kalıtsaldır.
UYARI : İçgüdü ile iç dürtü (fizyolojik güdü) ve refleks davranışlar arasındaki farklar şunlardır :
a) İç dürtülerde davranış bir iç uyarıcı sonucudur.
b) Reflekslerde davranış bir dış uyarıcı sonucu yapılırken,
c) İçgüdü davranışları iç ya da dış hiçbir uyarıcı olmadan otomatik olarak gerçekleşebilir.
Refleks : Dıştan gelen uyarıcılar karşısında aniden gösterilen istem dışı tepkilere refleks denir.
Heyecan : Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi gibi nedenlerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu dönemine heyecan denir.
Heyecan, aletlerle de ölçülebilen bir psikolojik olaydır.
Duyguların şiddeti, yoğunluğu arttıkça heyecan durumu ortaya çıkar. Bu durum kısa sürer. Organizmada değişiklik ve gerginlik yaratır.
Duygu ve heyecanlar üç öğeden oluşurlar :
a) Vücut ve yüzdeki fizyolojik değişiklikler
b) Olayların yorumlanması gibi bilişsel süreçler
c) Deneyim ve duygu - heyecanın ifade biçimini şekillendiren kültürel etkiler.
Korku, kızgınlık, üzüntü, keder, sevinç, keyif, haz, neşe, nefret gibi biyolojik temelli duygu - heyecanlar evrensel yüz ifadelerine sahiptir.
Heyecan yaratan oluşumlar:
Şiddeti yüksek uyarıcılar.
Ansızın ortaya çıkan güdüler.
Normal yaşamı değiştireceği beklenen olaylar.
UYARI : Çocuklarda daha çok fizyolojik gereksinimlerini duyurmaya yönelik güdüler heyecan oluştururken , yetişkinler daha çok psikolojik ve toplumsal güdülerden etkilenerek heyecanlanırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkürler