Salem Cadıları

Salem cadılarının bilinen öyküsü söyle; Aslında Salem Cadılarının (gerçek cadı oldukları şüphe götürür bir gerçek) 1692-93 yılları arasında yaklaşık 130-140 kişinin tutuklanmasına ve 19 kişinin asılmasına ve 1 kişinin de ezilerek öldürülmesine sebep olan kızlar oldukları sanılmaktadır.
İngiliz kolonilerinin yasadığı Massachusetts yakınlarında bulunan Salem Kasabasının önde gelen tüccarlarından Samuel Paris, bir dönem Barbados'la ticaret yapmış, oradan gelirken de yanında eşine ev işlerinde yardımcı olabileceklerini düşündüğü bir çift köle getirmişti; John ve Tituba.


Tituba, Paris'lerin 9 yaşındaki kızı Betty ve 11 yasındaki yeğenleri Abegail'in bakıcılığını yapıyordu. Özellikle kışın soğuk havalarda, kızlar, evin dışına çıkamıyorlar ve vakitlerinin çoğunu Tituba'nin yanında geçiriyorlardı. O da onlara can sıkıntılarını atmaları için bir sürü vudu büyücüleri ve büyüleri içeren Barbados hikayeleri anlatıyordu. Onları şok edebilecek kadar ilginç ve kötü öğeler içeren bu hikayelerden etkilenmeye başlayan kızlar, çok geçmeden Tituba'dan aldıkları bilgilerle kasabadaki yaşıtları olan diğer kızlarla birlikte karanlık işlerle uğraşmaya başladılar. İlk zamanlar, bir bardak içindeki suya yumurta akı koymak suretiyle ilkel olarak oluşturdukları kristal kürelerde birbirilerinin fallarına baktılar. Birbirlerinin kocalarının neye benzeyeceği konusunda yorumlar getiriyorlar ve eğleniyorlardı. Ancak eğlenceli ve can sıkıntısını gideren bir oyun gibi devam eden olay, bir kabusa dönüşmeye başladı.

ein Bild1692 yılının Ocak ayından sonra kızlar, sara gibi nöbetler geçirmeye, garip sesler çıkarmaya, yerlerde ve çukurlar içinde sürünmeye, acı içinde vücutlarının eğip bükmeye başladılar. Kızlar, Tituba'nin büyüleriyle olan ilgilerini gizlemek için mi yoksa gerçekten büyülenmiş olabileceklerinden korktuklarından mi bilinmez; kasabada o güne kadar bu tür olaylarla hiç adları geçmemiş cadıları (!) suçladılar.

O dönemlerde cadı büyülerinin hastalık ve ölüm sebebi olduğuna ve cadıların, güçlerini Seytan'ın kendisinden aldıklarına inanılırdı. Bu sebeple, bu acılar içindeki masum (!) görünüşlü kızların acılarının sona erdirilmesi için, onları bu hale koyan cadıların bulunmasına karar verildi. Soruşturma sırasında kendi yaptıklarının ortaya çıkmasından korkan kızlar, bazı isimler vermeye başladılar. Soruşturmadan hemen önce Mary'nin teyzesi, cadıları bulmak için büyüden yararlanmak istedi ve Tituba'ya tarifi eski İngiliz reçetelerinden alınan bir Cadı Pastası yapmasını emretti. Çavdar ve büyülenmiş kızların çisleriyle yapılacak olan pasta, bir köpeğe yedirilecekti. Sonrasında da köpek ya çıldıracaktı ya da gidip yeni sahibi olan cadıyı bulacaktı. Paris, Seyhan'dan kurtulmak için Seyhan'dan fayda bekleyen bu kadına çok kızmıştı; fakat artık olanlar olmuştu. Paris, kilisede; "Aramızda Şeytan geziniyor, Öfkesi yıkıcı ve korkunç olacak ve en kötüsü ne zaman susturulabileceğini ancak ve ancak Tanrı bilir." diye konuşma yaptı.

ein Bildİlk suçlananlar; Tituba, kocasının yokluğu zamanında ailesiyle tek başına kalan Sabah Good ve uşağı ile evlenmeden ayni evde nikahsız yaşayan yaşlı kadın, Sabah Osborne oldular ve bu üç kadın hemen tutuklanarak mahkemeye çıkarıldılar. Kadınların sorguları esnasında ise küçük kızlar (Cadılar), sara nöbetleri geçirmeye başladılar ve cadıların hayaletlerinin mahkeme salonunda dolaştıklarını, onlara; saldırıp tırnakladıklarını, ısırdıklarını söylediler. Mahkeme heyeti tarafından bunları yaptırmamaları konusunda uyarı alan Sabah Good ve Sabah Osborne, masum olduklarını ve olaylarla bir ilgileri olmadıklarını yinelediler. Cadı pastası olayından bu yana sürekli olarak Paris'ten dayak yiyen ve küçük kızlara anlattığı hikayelerin ortaya çıkmasından korkan Tituba, cadı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Kendisini kurtarmak için ise; kapkara bir köpeğin onu tehdit ettiğini ve kızlara işkence yapması için zorladığını, biri kırmızı diğeri siyah iki kedinin de, onu emri altına almış olduğunu söyledi. Ayrıca geceleri her iki Sabah ve onların hayvanları ile birlikte cadı toplantılarına uçarak gittiklerini anlattı. Bununla birlikte, onu evvelki gece küçük Ann'iye saldırmak için zorladıklarını söyledi. Bu itiraflar sırasında, "Bir evvelki gece cadılar, benim kafamı kesmeye çalıştılar!" diyerek bağırdı Ana. Bunun üzerine küçük Ann'iden de tasdik gelince, kadınların üçünün de cadı (!) olduklarına kesinlik getirildi. Tituba, ölüme gideceğini anlayınca esas büyük darbeyi Sadem Kasabasına indirmeye karar verdi ve cadıların üç kişiyle sınırlı olmadığını açıkladı. Ona göre Salem'de 6-7 kişilik bir cadı grubu vardı ve bu grup uzun boylu, beyaz saçlı ve hep siyah cübbeler giyen gizemli bir adam tarafından yönetiliyordu. Sonraki günlerdeki sorgularında Tituba, siyahlar içindeki bu adamın gelip kendisine defalarca Seytan'in defterini imzalatmaya çalışmıştı ve o arada defterde Salem'de yaşayan 9 kişiye ait imzayı gördüğünü anlattı. Kızların üzerinden hayaletleri çekmesi için uyarılan kadınlardan yaşlı olan Sarah Osborne, ağır zincirlere dayanamadı ve öldü. Bu, dava içindeki ilk ölümdü. Böylece ilk iki Cadı (!), Boston hapishanesine gönderilirken mahkeme heyeti diğer cadıların peşine düşmeye karar verdi.



Kasabada yaşayan cadı grubunun haberini alan mahkeme, kızları daha fazla isim vermeleri için zorlayınca, Ana R. daha önceden intikam duygusuyla dolu olan annesinindi zoruyla, kasabanın kongre üyelerinden birisinin karısı olan Martça Corey'i suçladı. Martça, küçük Ann'iyi bu saçma suçlamadan vazgeçirmek için onu ailesinin yanında ziyarete gitti. Ancak Ana, korkunç nöbetler geçirmeye başladı ve onun hayaletinin bir adamı kazan içinde pişirirken gördüğünü söyledi. Kızlardan Merci ise, başka cadıların da ona katıldığını ve kendisini Seytan'ın defterini imzalaması için zorladıklarını anlattı. Marta Corey, mahkemede kendisini savunurken oldukça başarılı idi. Ne var ki kızlar, onun savunması sırasında derin acılar içindeydiler ve mahkemeye ısırık izlerini gösteriyorlardı. Kasaba Heyetinden olan Kocası bile, onu itiraf etmesi için zorlamıştı. Bir sonraki sanık ise bölgenin önde gelen isimlerinden Rebecca Nursa idi. İlk mahkeme sırasında, eğer bu iki kadın suçlanmış olsalardı, sanırız ki mahkeme heyeti, kızları yalancılıkla suçlayacaktı. Ancak olaylar öyle bir hâl almıştı, ki herkes kızların ağızlarından çıkacak isimlere bakıyordu. Rebbeca'yı da, yine Ana R.'nin annesi suçlamıştı. Diğer kızların da kendilerini tasdiklemesi üzerine, aslında kilise mensubu olan bu kadın da okkanın altına gitti. Bu arada, Sabah Good'un 4 yaşındaki kızı da bu suçlamalardan nasibini aldı ve annesi ile birlikte çalışmaktan suçlandı. Bu karambol esnasında Mary'nin yanlarında hizmetçi olarak çalıştığı Procten ailesi (Ki bu aile, eğer nöbetler geçirmeye devam ederse Mary'i çok kötü döveceklerini söylemişlerdi ve bu da bir nevi cadılık sayılırdı), Rebbeca'nin kız kardeşi (çünkü ablasının asılsız olarak suçlandığını iddia ediyordu) ve tabî ki, meşhur Tituba'nin herselden habersiz kocası John, tutuklandılar. Kızlardan Abegail ise, Mary'i defteri imzalamış olmakla suçladı (Çünkü Marj yanında çalıştığı aileden korkmuş ve yaptığı suçlamaları geri çekmek zorunda kalmıştı). Böylece küçük kızlar, kendi aralarında bir otokontrol mekanizmasını oluşturdular. Ya cadı olarak birilerini suçlamak zorundaydılar ya da kendileri cadı olarak suçlanacaklardı. Marj ile Martha'nin kocası olan Giles, uzun yıllardır Sadem Kasabasında yasayan ve Sansasyonel partiler veren Bridget Bishotl ve zaten aklı yerinde olmayan ve cadı suçlamasını seve seve kabul eden Abegail Hobes da tutuklandılar.



Nisan ayında mahkeme, bu aklı bozuk kadının suçlamalarına dayanarak, kasabadan 9 kişiyi daha tutukladı. (Çok yaşlı bir adam olan Nenemiah, kendi anne ve babası, Birdget'in oğlu ve karısı, Rebbeca'nın diğer kardeşi Marj Esti, Zenci bir köle, Sabah Wilds ve Zengin bir tüccarın karısı olan Lika English). Artık mahkemeye sanık olarak sadece Sadem Kasabasındakiler değil; komşu kasabadakiler bile çağrılır hale gelmişti olaylar. Sanıklar, sürekli iddiaları reddediyor; kızlar ise, ısrarla nöbet ve çığlık krizleri ile birlikte, onları suçlamaya devam ediyorlardı. Yeni sanıklardan ise sadece Nenemiah'ın bir cadı olmadığını açıkladılar. Bu hesaplarına göre onlar; yaşlı, savunmasız ve suçsuz insanları suçlamayacak kadar masum (!) ve acı çeken zavallı (!) kızlardı. Diğerleri ise, tutuklandılar. Olaylar, çok kısa süre içinde gelişiyordu. Nisan ayının sonuna gelindiğinde ise, 6 cadı (!) daha tutuklandı. Artık sanıklar ve hikayeleri o kadar çok artmıştı ki; herkes, olayın baslangıcını bile unutmaya başlıyordu nerdeyse.

ein BildBu hikayeler içinde en ilginç olanlardan birisi ise söyle gelişmişti: Maine'de oturan George Burroughs, tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı. Eski zamanlarda Salem Kasabasında bir süre papazlık yapmış bir adamdı ve o dönemde kasaba sakinlerinin bir kısmı ile tabî ki özellikle Ana R. annesi ile pek geçinememişti ve bu da intikam için oldukça iyi bir yoldu. Onu ilk suçlayan Ana R., bir papazın kendisine imzalaması için defteri getirdiğini ve adının ise Burroughs olduğunu söylediğini, bundan önce ise, bir çok insani kurban ettiğini artık kendisinin cadi'dan bile üstün mertebede şeytana çok yakın bir varlık olduğunu anlattı. Senaryo, birbirine çok iyi bağlanıyordu. Herkes, Tituba'nin bahsettiği siyah cübbeli adamın bu olduğuna emin olmuştu.

Mahkeme, cadı grubunun efendisini, şeytanın uşağını yakalamış olmakla müthiş bir gurur duymaya başladı ve tutuklanmalar son hızıyla devam etti. 1692 yılı, Mayıs ayının sonu geldiğinde, küçük kızların suçlamaları yüzünden hapiste ve sorguda olmak üzere nerdeyse 95-100 kişi kadar tutuklanmıştı. Bazı yasal zorunluluklardan dolayı, bu suçlular bir üst mahkemeye çıkana kadar beklemek zorundaydılar. Massachusetts'sen yetkili bir yargıç gelince; asıl davalar, Haziran ayını buldu. Davası ilk sonuçlanan, Bridget Bisholt oldu. İki gün sonra da asıldı. Bu arada Yargıçlardan birisi, kızların mahkeme sırasında gördükleri hayaletlerin yeterli delil oluşturmayacağını ve davaların düşmesi gerektiğini savunarak mahkeme heyetinden ayrıldı.

Tabi ki onun bu hareketi, cadılıkla suçlanmasına sebep oldu. Masum (!) kızlar, önlerinde hiçbir engel tanımıyorlardı. Bu hayalet görme olayları, mahkeme heyetince de çeşitli uzun tartışmalara konu oldu ve sonuç olarak bunların tam bir delil teşkil edilemeyecigine karar verildi ve başka güvenilir yollar aramaya başladılar. Cadıları, kızlara dokundurmaya karar verdiler ve bu da diğerinden farklı değildi.

Kızlar, acı dolu çığlıklarla nöbetler geçirmeye devam ettiler ve sonuçta 20 Hazirana gelindiğinde, 6 kişinin daha asılmasına karar verilmişti bile. Bu arada mahkeme sırasında ilginç bir lanet olay da oldu. Mahkeme başladığından beri cadı avcısı olarak bulunan Peder Noyes, Sabah Good'u itiraf etmeye zorluyordu. Fakat Sabah, kendisine, "Ben, senin bir büyücü olduğundan daha fazla cadı değilim. Eğer sen, şimdi canımı alırsan; birgün Yüce Tanrı, sana içmen için bolca kan verecek!" diye haykırdı.

Peder Noyes, olaylardan yaklaşık 25 yıl sonra büyük bir iç kanama geçirdi ve öldü. Kızlar, artık kasaba içinde erişilmez bir güce sahip olmuşlardı. Bu arada komşu kasabadaki cadıları (!) tanımadıkları için isimlerini bilmiyorlar ve oradaki halktan bazılarını çağırıp dokunma testi yapıyorlardı. Bu arada bazı sanıklar da, kendilerini idamdan kurtarabilmek için başkalarının isimlerini veriyor, "Beni olaya bu zorladı, bana söyle yapmamı söyledi..." gibi yalanlarla davayı dallandırıp budaklandırıyorlardı.

Komşu kasabadan bir yargıç ve eski bir valinin oğlunu suçladılar, işin en ilginci ise, aynı kasabadan iki köpek de bu suçlamalardan nasibini aldı. Yüzlerce insan yargılandı. Bir o kadarı, dokunma testinden geçti. Ağustos ayına gelindiğinde, 4 kişi daha darağacında sallandı. Peder Burroughs ise, tam asılmadan önce yüksek sesle dua ederek izleyenler ve halkın arasında söylentilere neden oldu. Çünkü o zamanki inanışlara göre, Şeytan ya da onun uşakları, dua edemezlerdi. Ancak kızların bastırılamaz hırsları sayesinde, o da asılmaktan kurtulamadı ve Hıristiyan adetlerine göre gömülmeyi haketmedigi için, bir tepe üzerindeki sığ ve küçük mezara diğerlerinin yanına gömüldü.

Eylül ayında ise, aynı tepedeki mezarlara 8 kişi daha gönderildi. Yargılama sırasında suçlamaları asla kabul etmeyen zengin ve varlıklı Giles Cokey, dava sonucunda mal varlığına el konulacağını biliyordu. Bunun olmasını istemediği için, davaya bakan mahkemeyi tanımadığını söyledi. Böylece mahkeme, davaya bakamayacağı gibi mal varlığını da korumuş olacaktı. Ancak Mahkemenin buna tepkisi, hiç de Corey'in beklediği gibi olmadı. Sadem meydanında halka açık bir yerde, Cokey yere zincirlendi ve üzerinde büyük bir tahta plaka konuldu. Bu plakanın üstü, çok ağır bir tas yığını ile kapatıldı.

Cokey ezilmeye başlamıştı; ancak yine de itiraf etmiyordu suçunu ve üstüne üstlük, daha fazla taş koymaları için onlara bağırıyordu. Bir ara, fazla basınçtan dili bile dışarıya fırlamıştı. Daha fazla taş konulduğu zaman, Cokey, dayanamadı ve öldü. Daha sonra olaya bir açıklık, küçük Ann'iden geldi. Cokey Şeytanin defterini imzalarken asılarak ölmeyeceğine dair Şeytandan garanti almıştı. O dönemde kimse tarafından tam olarak bilinmese bile, bunlar son idamlardı. Kızların suçlamaları, tam bir histeri krizi durumuna ulaşmıştı ve en sonunda Mahkeme Heyeti Başkanı Phips'in karısını bile cadılıkla suçladılar. Bunun sonrasında, 29 Ekim tarihinde; Phisp, mahkemeyi dağıttı. Fakat hapishaneler, cadılarla (!) doluydu. İşlemlerin bitirilmesi için umûmî mahkemeler görevlendirildi. Artık davalara Salem'de değil, her cadının kendi yasadığı kasabada bakılıyordu.

ein BildOlayların sonuna doğru, kızların gördüğü hayaletler mahkemece delil olarak kabul edilmeyince suçlamaların büyük bir kısmı düşmüş oldu. En son davaya ise, Mayıs 1693 yılında bakıldı ve kalan diğer tüm sanıklar suçsuz bulundu. Böylece kabus, artık sona eriyordu. Aslında olayların başlamasına sebep olduğuna inanılan Tituba, serbest bırakıldı ve mahkeme, masraflarının karşılanabilmesi için bir köle tacirine satıldı. (Mahkemeye Özel Not: O dönemlerde sanıkların çoğu suçlamaları inkar ettikleri için tutukluluk süreleri ve davaları uzun sürmüştü ve tabii ki işkence gördüklerine katılırsa, ortaya çıkan tüm masraflar, sanıklara ödettirildi.)

O dönemlerde yaşanan olaylar, bu güne kadar video film piyasalarında bulunan bir çok filme konu olmuştur ve hâlâ Salem kasabasına bir çok turist çekiyor. Cadıların (!) gömüldükleri o sığ mezarların bulunduğu tepe, aslında çoktan yüksek binalarla kaplanmış durumda; ama söylentilere göre hala asılanların hayaletleri ortalıklarda dolanmaktadır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler