Ailenin birey üzerindeki belirleyici etkisi yalnızca genetik aktarımla olmaz. Bireyi doğduğu andan başlayarak kuşatan en küçük toplumsal birim ailedir. Dünyanın nasıl bir yer olduğu, diğer insanlarla nasıl ilişki kurulacağı, kişinin diğer insanların içinde kendini nasıl hissedeceği, diğer insanlardan bekledikleri ve onların kendinden bekleyecekleri şeyler, yaşamın ilk dönemlerinde yoğun olarak aile içinde geçen yıllarda şekillenir. Kişinin yetişkin bir birey olduğunda yaşam karşısında takınacağı tavır her zaman aile içinde gerçekleşen ilk şekillenmelerin şemalarını kullanacaktır. Birey, çocukluk yıllarında, ileride toplum içinde edineceği rollerin provalarını aile içinde yaşar.
Ailenin bireyi şekillendirici etkisi, toplumun aileyi şekillendirici etkisinden bağımsız değildir. Aile toplumdan aldığı kültürel, ahlaki vs. bildirimleri kendi geçmişiyle de belirlenen görüşü içinde yorumlayarak çocuğa aktarır. Bir anlamda toplumun kültürel yapısının bireylere aktarılmasında aracı rolü üstlenir.
Her iki anlamıyla da aile, birey karşısında toplumun en küçük birimi ve modelidir. Diğer taraftan birey de o aile içinde yer aldığından, ailenin birtakım değerleri bireye aktarımından çok bireylerin karşılıklı etkileşimleri ailenin işlevselliğini belirler. Aile içinde aktarım hiçbir zaman tek yönlü değildir. Aile kuşattığı bireyleri etkilerken bireyler de kendi yapılarıyla aileye dinamik bir şekil verirler.
Ailenin alkolizm üzerinde belirleyici rol oynayabileceği fikri eskiden beri düşünülmüş olmakla beraber bunun kesinleşmesi alkolizm tedavisinde ailenin de işin içine katıldığında tedavi başarısının yükseldiğinin gösterilmesiyle son 15 yıl içinde olmuştur.
Aile içindeki etkileşimin alkolizmin ortaya çıkışında etkili olması kadar, kültürel değerleri üyelerine aktarıcı rolü oynadığından ailenin etnik ve kültürel yapısı da alkol kullanımına karşı tutum üzerine etkilidir. Diğer taraftan aile içinde bir alkolik bulunduğunda ailenin ne tür bir tepki göstereceği de yine sosyokültürel yapıya bağlıdır.
Ailenin alkolizm karşısındaki tutumundan başka alkolün nasıl tüketildiği de ailenin ve içinde yaşanılan kültürün özelliklerine uygundur. Örneğin yalnızca yemekte alkol almak, belli bir sosyal konumu elde etmeden alkol alımının onaylanmaması, alkol alımının belli zamanlara ve ortamlara bağlı olması gîbi. Tüm bu kültürel görüntü aile üzerinden iyi işlendiğinde aslında bağımlılık geciktirici ya da önleyici faktörler olarak işlev görür. Ancak önemli olan kültürel yapıdan çok, bu yapı içinde ailenin kültürel yapıyla barışık olarak işlevselliğini sürdürmesidir. Her etnik grubun, yüzyıllar içinde geliştirdiği sosyokültürel yapı, o gruba, o grubun yaşadığı çevreye ve grupsal özelliklerine en uygun yapı olmak zorundadır. Böyle olmasaydı o kültür zaten varlığını koruyamazdı. Ayakta kalan kültürel yapıların belki de en önemli özelliklerinden biri, değişen çevre koşulları ve etkileştiği diğer kültürel yapılar karşısında uyum gösterebilme yeteneği olmalı. Kurulan sosyokültürel yapı her ne kadar mükemmel gibi gözükse de, içerdiği önermeler tamamen "doğru ' olsa da bu yapının kapsadığı ailelerden bireylere kadar bütün birimlerin değişen zaman çevre vs. şartlan karşısında işlevselliklerini koruyabilmeleri yapının devamlılığı için şarttır.
Alkolizm için de sanırım hangi mesajların aktarıldığından çok, ailenin bireyle etkileşimi, ona kazandırdığı sorun çözme yeteneği ve yaşam becerisi daha önemli olacaktır. Bu işlevini incelemek için aileyi, dışardan aldığı mesajlar çocuklara aktaran, tek yönlü işleyen bir kurum olarak görmektense, aile üyelerinin karşılıklı etkileşimiyle işlevselliği belirlenen dinamik bir sistem olarak incelemek nispeten yeni ortaya konan bir bakış açısıdır.
Aile, sınırlanmış ve alt sistemler içeren dinamik bir sistemdir. Bu bağımsız yapı az ya da çok esnek haliyle, kendisini oluşturan alt sistemlerle ve çekirdek konumuyla işlevselliğini belirler. Aileyi oluşturan alt sistemler aile içindeki gruplaşmalar (ana-kız, çocuklar vs.) ya da bireysel tutumlardır. Ailenin bir parçası, bir şeyden etkilendiğinde bütün aile bir biçimde etkilenir. Her değişim' tüm aileye yansıyarak aile içinde yeni bir durum - yeni bir organizasyon oluşturur. İdealde ailenin aldığı yeni durum, etki karşısında ailenin işlevselliğini korumaya yöneliktir. Bu arada amaçlanan, bir bireye ya da alt sisteme gelen etki nedeniyle bozulan dinamik dengenin yeniden kurulmasıdır. Yeni organizasyon, yeni durum, oluşan yeni dengenin bir ifadesidir.
Aileyi oluşturan üyelerden başka ailenin eski üyelerinden, ailenin geçmişinden aileye aktarılan görev (4) ve direktifler ailenin işlevsel yapısı üzerinde belirleyicidir. Aile birim olarak bağımsızdır ancak geçmişinden devraldığı ve geleceğine aktarmaya çalıştığı görev etrafında organize olur.
Aile sisteminin, kendisini etkileyen bir stres karşısında göstereceği tavır aileden aileye farklılıklar gösterir. Ama öncelikle sistemin yapacağı şey stres karşısında strese göre yeni bir konum alarak baş etmeye çalışmak ve dengeyi yeniden kurmak olacaktır. Aile sistemleri arasında değişime karşı farklı derecelerde yatkınlık sözkonusudur. Tutum ileri derecede katı da olabilir. Sistem içinde liderlik ilişkileri, alt sistemlerin yapılanışı, bunlar arasındaki iletişim yollarının açık olup olmaması, duyguların dile getiriliş/dışa vuruluş biçimleri aile sisteminin işlevselliğini etkilediği bilinen diğer değişkenlerdir.
Sistem teorisi nedensellik ilkesini kullanmaz. İncelediği şey, nedenlerin aile içinde nasıl sonuçlara yol açacağı değildir. Her aile başka bir sistemdir. Aynı stres faktörü karşısında kendi örgütlenme biçimine göre kendi yanıtını oluşturur. Farklı aileler içinde farklı hiyerarşik yapılar, farklı alt guruplar, farklı düzeylerde iletişime açık yollarla, duygularını farklı ifade ediş biçimleriyle katı ya da esnek tutumun belirmesine yol açar. Bu arada aileyi etkileyen her değişim bir taraftan da aile içindeki alt sistemlerin, bireylerin, liderin konumlarını sürekli değişim içinde tutar. Değişim sistem için olduğu gibi bireyler için de karşılıklı etkileşimin belirleyiciliğinde süreklidir. Sistem teorisi ön görülen kuramsal değişiklikleri değil, her sistemin kendi içindeki işleyişini esas alarak aileye yaklaşır. Bu doğrultuda ilgilendiği, ailenin strese, değişime nasıl yanıt verdiğidir.
Sistem teorisi, ailede bir bireyin alkolik olması halinde alkolizm sorununun birey üzerinden tüm aileyi etkilediğini ve değişime zorladığını savunur. Değişim iki farklı aşamada sözkonusu olacaktır. Bireyin alkolizme doğru sürüklenirken aile sisteminin yaşadığı değişim ve bireyin alkolizmden kurtulmaya çabalarken (örneğin tedavi sırasında) sistemin yaşadığı değişim. Alkolizm aile sistemi içinde kolay kolay üstesinden gelinebilecek bir sorun değildir. Başlangıçta ailenin işlevselliği iyi olsa bile süreklilik gösteren bu sorun karşısında işlevsellik üzerinde son derece etkili olan aile içi etkileşim ve iletişim kanalları zarar görecek alt sistemler bu zarardan kendini koruyabilmek için değişime karşı daha katı tutumlar edinmeye başlayacaklardır. Özetle kronikleşen alkolizm ailenin işlevselliğini bozacaktır. Tedavi çabası başlarsa bu sefer yine gündeme gelen değişim karşısında artık daha katı bir tutum vardır. Uzayan alkolizm sorunu karşısında kendini sınırlamak zorunda kalan diğer alt sistemler (örneğin diğer kardeşler, örneğin eş) iyileşmeyle birlikte kendilerini zorlayan yeni değişim karşısında artık daha beceriksiz ve isteksizdirler. Bu sefer alkolik, adeta alkolizm sorunu içinde kalması için aile sistemi tarafından zorlanmaktadır. Alkolizm tedavisindeki başarısızlığın önemli nedenlerinden biri budur. Unutulmamalıdır ki değişim "İyi" yönde olacaksa bile aynı durumda kalmaya göre daha zordur ve daha fazla beceri gerektirir.
Bazı aile tipleri, diğer bozuk işlevsellik gösteren aile tipleri arasında alkolizme özgüdür. Böyle dört aile etkileşimi tipi tanımlanmıştır.
Birincisi işlevsel aile sistemidir. Aile, alkolizm sorunuyla karşılaştığında, sorunla uğraşmayı göze alır. Bu tip bir aile, alkolizm sorunuyla karşılaşmadan önce iyi işlevsellik gösteren, dışarıdan sistemi tehdit eden sorunlar karşısında esnek davranıp çözümler üretebilen bir sistem niteliğindedir. Ailenin diğer çatışmalarına da alkol sorunu kadar önem verilir. Bu sayede sistemin bütünlüğü korunmaktadır. Alkol kullanan birey için buna yol açan faktörler muhtemelen aile dışında sosyal veya bireysel özelliklerden kökünü almaktadır. Yoğun alkol kullanımları genellikle ev dışında olur. Aile bu yapısını alkolizm sorununun geliştiği erken dönemlerde koruyabilir, ancak sorun uzadığında sistem işlevsel yapısını yavaş yavaş kaybetmeye başlayacaktır.
ikinci aile tipi nörotik-sarmalayıcı aile tipidir. Bu tip ailelerde alkolizm sorunu ailenin diğer tüm konulanna öncelik kazanır. Aile arasındaki iletişim, değişen roller, yaşanan çatışmalar tümüyle alkol etrafında şekillenir. Ailedeki tüm sorunların kaynağı alkolik bireyde görülmeye başlanarak kişisel ve kişiler arası sorunların faturası bağımlıya çıkmaya başlar.
Üçüncü tip ailede artık bireyler çözümlerini aile sistemi dışında aramaya başlar. Aile birarada bulunmakla birlikte ilişkiler yüzeyseldir. Aile işlevini yitirerek dağılmaya doğru ilerlemektedir. Bireyleri bir arada tutan şeyler gittikçe azalır. Bu tip aile genellikle nörotik-sarmalayıcı aile tipinin devamı niteliğindedir. Hatta çok önceleri aile fonkisyonel bir aile olmuş da olabilir. Ancak artık sistem felç olmuştur. Geri dönüşümü için öncelikle alkol sorunu halledilmelidir. Alkol sorunu halledildikten sonra bile ailenin toparlanması çok uzun süreler alabilir.
Son aşamada aile sisteminin yokluğu sözkonusudur. Alkolik birey aileden tamamen izole edilmiş durumdadır. Ailenin ve bireyin adeta yollan ayrılmıştır. Birey kendine yeni bir yaşam stili geliştirmiş, onu sürdürmektedir. Bu aşamada alkolizm sonlansa bile bireyin aileye yeniden kabulü olanaksız olabilir. Belki de artık yapılacak şey, sosyal destek sistemlerini kullanmaktır.
Ailenin prognozunu alkol kullanan bireyin durumu da etkileyecektir. Alkolizmle birlikte aile içinde şiddetin, ekonomik ve iş sorunlarının varlığı prognozun kötü olacağını gösteren örneklerdir. Kimin alkolik olduğu da aileyi farklı etkiler. Babanın ya da annenin alkolik olması çocuklardan birinin alkolik olmasına göre başedilmesi daha zor bir sorundur.
Tabi ki bunların tümü yalnızca öngörülerdir. Belli aile tiplerinin alkolizmin ortaya çıkışını kolaylaştıracağı söylenebilir ancak bunlar kesin belirleyiciler olamayacaklardır. Genelleme yaparsak; sorunlar kar şısında değişime ve uyuma karşı katı tutumu olan, iletişim yollan kapalı, duyguları uygunsuz veya standart olmayan değişken yollarla ifade eden, rol karmaşası yaşanan ailelerin bireylerinde alkolizmin daha sık olacağı söylenebilir. Ama böyle bir ailede alkolizm gelişmese de sorun yaşanmadığını söylemek mümkün değildir. Sistem teorisi, alkolizmin nasıl bir ailede gelişebileceğini tespit etmeden çok alkolizmin ortaya çıkışıyla birlikte ailede yaşananları incelemek açısından elverişlidir. Bu tutum kuram oluşturmak için uygun olmayabilir ancak tedavi aşamasında aileyi de tedavinin içine katarak bireyin tedavi çabalarının aile tarafından bilinçsizce bloke edilmesini önlemek, ailenin işlevsel yapısını yeniden oluşturmak ve tedavi olan bireyi kendisi için daha sağlıklı bir ortama iade etmek, hatta bireyin yaşadığı alkolizm sorunu nedeniyle hastalanmış olan sistemi toparlayarak tüm ailenin alkolizmden kurtulmasını sağlamak açısından çok kullanışlı bir yöntemdir.
Giriş bölümünde değinilen, alkolizmin toplumsal bir sorun olup olmadığı konusuna sistem teorisini kullanarak tekrar gözatmak yararlı olacaktır. Aile toplumun en ufak birimidir. Toplumu modellemek için de kullanılabilir sanırım. Alkolizmin toplum için bir sorun olduğunu, gençlerin arasında alkol kullanımının gittikçe yayıldığını (ve son birkaç yıldır da uyuşturucunun) yana yakıla söyler dururuz. Alkolle ilgili yazılan yazıların, uzmanlık tezlerinin çoğu "toplum için gittikçe daha büyük bir tehlike olan alkolizm" cümlesiyle başlar. Alkol sorunu yıllardır gittikçe büyür de büyür.
Sistem teorisiyle ortaya konduğu haliyle, sistem içindeki bireyleri etkileyen sorunlar tüm sistemi etkileyecektir, dolayısıyla alkolizm toplumsal bir sorundur. Buraya kadar kimsenin bir itirazı yok ama; yine sistem teorisinin bakış açısıyla sistem içindeki bireyler tek başlarına bağımlı olmamaktadırlar. Bu nasıl ki tüm sistemin rahatsızlığıysa bunu ortadan kaldıracak olan girişim de tüm sistemin sorumluluğundadır. Sorunun alkol kullanımında değil, sistemin karşısına çıkan sorunlarla başetme yeteneğinde olduğunu farkedip bu yeteneği arttırmak için sistemin sorumluluğu paylaşması ve birlikte hareket etmesi gerçekçi çözümdür.
Ortaya atılabilecek somut bir sorun bulup sistem içindeki diğer tüm sorunları da bu sorunun üzerine yüklemek nörotik-sarmalayıcı ailenin tavrıydı. Uzun süredir alkolizm için yapılan ve son yıllarda uyuşturucu için yapılan, bana şiddetle bu davranışı hatırlatıyor. Oysa sistem için sağlıklı olan, varolan diğer sorunları da ortaya koymaktır.
Sanırım toplum da bir sistem oluşturuyor. Bu sistem tabiki sorunlarla karşılaşacaktır. Ancak sistemin sorunlarla başedebilme yeteneğini sistem içindeki iletişim yollarının açık olması belirlemektedir. Diğer türlü, önce sistemin kendi ürettiği günah keçilerine kendi sorunlarını yüklemesi, sonraki aşamada sistemdeki bireylerin sistemi gözardı ederek kendilerini kurtarma çabalan ardından da sistemin dağılması, aile sistemi modelinde saptanmıştır.
Biz toplumsal bir sistem olarak neredeyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkürler