Başlıca Hint Tanrı ve Tanrıçaları (1. Bölüm)

Bugün bilinen Hindistan’ın ilk kültürel temellerine ulaşabilmek için M.Ö. 1400’lü yıllara, Ari istilalarına kadar gitmek gerekir. Bu dönemde, Hint dinsel ve sosyal yapısının temeli olan Vedalar (Hint tanrıları) ortaya çıkmış ve İndus, Ganj vadileri boyunca yayılmıştır.[1] Kalibangan gibi Mohenco-Daro ve Harappa'nın, Amri ve Kot Dici'nin eski katmanlarındaki bir arkeolojik çalışma, bu tabakanın ardındaki birbirini izleyen buluntular yüksek standartta kurulmuş bir İndus Uygarlığı'nın aşamalı olarak gelişmesini göstermektedir.[2][3]

İndus Vadisi Uygarlığı kimi kaynaklara göre M.Ö. 2000'li yıllarda kimi kaynaklara göre ise M.Ö. 1800'lü yıllarda Ari göç dalgası sebebiyle ortadan kalkmıştır. M.Ö. 1500–600 yılları arasında, Veda toplumu denilen yeni bir uygarlığın ortaya çıktığı; bu toplumun dili ile Yunan, Roma, İran ve Orta Asya dilleri arasındaki benzerlik dolayısıyla Veda Uygarlığı'nın Afganistan yoluyla Hindistan'a girmiş istilacılar olabileceği izleniminin kuvvetle muhtemel olduğu iddia edilmektedir. Hint mitolojisinin oluşmaya başlaması böyle uzun bir sürecin içinde olmuştur.[4]

Yaşanan toplumsal ve siyasi gelişmelerle birlikte mitoloji de değişiklikler göstermiş ve kimi tanrılar gücünü yitirerek sahneden silinirken yerini yeni tanrılara bırakmıştır. Sonraları Hint tanrılarının en önemlisi olan Vişnu ve Şiva bugün de Hindulardın baş tanrılarıdır.Yeryüzünde yaşayan en önemli tanrı ateş tanrısı Agni'ydi. Fırtına tanrısı İndra havada, Güneş tanrısı Surya gökyüzünde yaşardı. Bir başka tanrı da gökyüzünün kendisi olan Dyaus'tu. Dyaus adı ile Yunan tanrısı Zeus'un adı arasında bir bağlantı vardır; Zeus gibi bu tanrı da tüm tanrıların babasıydı.


Trimurti

Hint inanışına göre üç büyük tanrı vardır: var eden Brahma, koruyan Vishnu ve yok eden Şiva. Bu üç tanrı, “üç biçimli” anlamına gelen ve çoğu zaman üç başlı bir vücutla resmedilen Trimurti ortak adıyla anılırlar.[6]



Agni

Ateş tanrısı Agni, Rg Veda içinde yer alan 33 tanrıdan biridir. Dyaus (Gökyüzü) ve Prithivi'nin (Yeryüzü) oğludur. Kurbanın Efendisi, Zenginliğin Efendisi, Evin Efendisi, Ormanın Mutlak Efendisi, Kuvvetin Oğlu, Bütün Yaşamın Efendisi, İnsanların Elçisi, Kırmızı Atların Efendisi, Hazinelerin Efendisi, Yeşil Arazinin Efendisi, Bütün İnsanların İmparator Efendisi, Mutluluğun ve Kahraman Kuvvetin Efendisi, Büyükbaş Hayvanların Efendisi, Düşmanlarla Savaşanların Efendisi, Işığın Efendisi, Amrita'nın Efendisi isimleriyle anılır.[7]

Agni, ateşin kişileştirilrniş halidir. Ancak onun insani görünümü gelişmemiştir. Adaklar hep onun adına sunulmuştur.[7] Agni, alev saçlı, sivri çeneli, kızıl sakallı ve altın dişli olarak betimlenir. Kurban ateşiyle özdeşleşmesine karşın onun farklı doğuş öyküleri vardır. Üç doğumludur. Güneş olarak cennette, parlaklık olarak havada, kurban ateşi olaraksa evde doğar. Sık sık güneşle eşleştirilmiştir. Her sabah gökyüzünde doğduğundan, ona "en genç tanrı" diye de hitap edilir. Odun onun yiyeceği, tereyağı ise içeceğidir. Günde 3 kez beslenir. Tanrıların kurban yediği ağzıdır. Parlaklığı çok dikkat çekicidir. Tıpkı güneş gibi parlar. Şaşaası şafak, güneş ışınları ve yağmur bulutlarının çakan şimşekleri gibidir. Işınları ile gecenin karanlığını yok eder. [8].

Agni, resimlerde çoğunlukla ateşe benzetilirdi. Üç bacağı ve yedi ışını vardı. Çok parlaktı alev rengindeydi ve 1000 gözüyle her yöne bakabilirdi.[5] Vedik şairler ondan sıcak ve sevecen bir tonda bahsederler. Bunun nedeni, evlerde evin efendisinin en büyük yardımcısı olmasıdır. Agni onun karısını ve çocuklarını korur. Bu yüzden ona “Gçhapati” (Evin Efendisi) denir.” [9]

Agni'nin diğer tanrılardan daha fazla insan ırkıyla yakın ilişkisi vardır. Ölümlüler arasında ölümsüz, aptallar arasında akıllıdır. Ondan daima evin içinde yaşayan bir
misafir olarak bahsedilir. Bu yüzden insanların en yakın akrabaları olarak kabul edilir. Evin babasıdır ama kimi zaman bir erkek kardeş kimi zaman da tapınanlarının oğlu olarak kabul edilir. İnsanların tanrılar için sundukları adaklan alıp tanrılara getirir. Bu özelliğinden dolayı tanrılar ve insanlar tarafından nitelikli bir adak taşıyıcısı yani elçi olarak kabul edilir. İnsanlar Agni'ye zenginlik ve uzun bir yaşam için tapınırlar .[7]

Rig Veda'da Agni, sık sık "Gücün Oğlu" olarak anılır. O, her yerdedir. Kurban törenlerinin vazgeçilmezidir. Alevleri kükreyen dalgalar, sesi ise cennetin gök gürlemesi gibidir. Kırmızı dumanı gökyüzüne yükseldiğinde sanki gökyüzünü destekler gibidir. Bu yüzden ona "bayrağı dumanlı" (dhuma ketu) denir.[5] O, tanrıların adaklarını diliyle yalayıp yutar, yanan başıyla bütün yönleri kontrol eder. Tanrısal bütün Adakların Efendisidir.[7] Rigveda'da Agni'ye sık sık "Evin Efendisi" olarak hitap edilmektedir:

"Onlar, kurban adaklarının taşıyıcısı, en çok sevilen Evin Efendisi'ne Agni, Agni diye yalvarırlar..." [10]

"Ölümsüz Agni, senin sesin hoştur. Tanrılar arasında ilk sıradasındır. İnançlı dindar ölümlüler için Evin Arkadaşı, Evin Efendisi ve Eksiksiz Olan'sın." [11]

Agni'nin Khandava ormanını yakış efsanesi oldukça ünlüdür. Efsaneye göre; Agni sayısız kurban yediğinden hazımsızlık çekmeye başlar. Hazımsızlıktan bir türlü kurtulamayan Agni, tanrı Brahma'nın yardımını ister. Brahma, Agni'ye çektiği hazımsızlıktan ancak tanrıların düşmanlarının yaşadığı geniş Khandava ormanını yakmasıyla kurtulacağını söyler. Agni derhal ormanı yakmaya gider. Ancak ormanda yaşayanlar ateşi söndürürler. Agni, Brahma'nın yanına gelerek, olanları anlatır Bunun üzerine Brahma, Nara ve Narayana gelinceye kadar ormanda beklemesini tavsiye eder. Onlar ormanı yakması için Agni'ye yardım edeceklerdir. Agni Brahma'nın dediği gibi ormana giderek onların gelmesini beklemeye başlar. O sırada İndraprastha'da yaşayan, Nara ve Narayana'nın bedenlenmeleri olan Arcuna ve Krişna, Yamuna nehrinin kıyısına gelirler. Arcuna ve Krişna'nın oraya geldiği haberi duyulunca Agni bir aziz kılığında onların yanına giderek, Khandava ormanını yakmasına yardım etmeleri ister. Agni, ormanı birkaç kez yakmaya çalıştığını ancak bu çabalarının İndra tarafından engellendiğini söyler. Bu iki kahraman kişinin dostluklarını kazanmak için de Varuna tarafından kendisine verilen kutsal silahları onlara verir. Arcuna ve Krişna'nın desteğini alan Agni ormanı yakmaya başlar. İndra, derhal şiddetli bir sağanak gönderir. Arcuna Agni'nin kendisine verdiği oklardan adeta bir örtü yaparak ormanın üstünü kapatır ve sağanak ormana ulaşamaz. Sonunda Agni, tüm ormanı yakarak hazımsızlığından kurtulur.[12]

Yine Mahabharata'da Agni'yle ilgili anlatılan bir efsanede şöyledir: Agni, aziz Bhrgu'nun laneti yüzünden yeraltına saklanır. Bu süre içinde Parvati, bütün tanrıları lanetler ve tanrılar Asuralar tarafından bozguna uğratılır. Bu kötü durumla karşı karşıya kalan tanrılar, Brahma'nın yardımını isterler. Brahma, bu lanetten onları ancak Agni'nin kurtaracağını söyler. Bunun üzerine tanrılar Agni'yi aramaya başlarlar ama hiçbir yerde onu bulamazlar. Yeryüzünde bu olay meydana geldiğinde, Agni, okyanusun dibinde saklanıyordu. Okyanus, Agni'nin sıcaklığından dolayı sürekli ısınmaya başlamış ve orada yaşayan hayvanların hayatlarını çekilmez hale getirmiştir. Bunun üzerine kurbağalar tanrılara giderek Agni'nin yerini söylerler. Yerinin tanrılara haber verilmesinden dolayı çileden çıkan Agni, kurbağaları asla hiçbir şeyin tadını alamamaları için lanetler. Kurbağalar, ağlayarak tanrıların yanma giderler .. Tanrılar tarafından tek tek kutsanarak lanetten kurtulurlar. Tanrıların yerini bulmasını istemeyen Agni oradan ayrılır. Büyük bir Banyan ağacının içine saklanır. Oradan geçen bir fil, Agni'yi görerek yerini tanrılara haber verir. Buna öfkelenen Agni, filin dilini kullanamaması için lanetler. Tanrılar, fili kutsayarak, dilinin durumunun yemek yemesine engel olmayacağını söylerler. Yeri bir kez daha tanrılar tarafından öğrenilen Agni, Banyan ağacından ayrılarak, Şami ağacının içindeki boşluğa saklanır. Şami ağacının içinde küçük bir kuş yaşamaktadır ve tanrılara giderek Agni'nin yerini söyler. Tanrılar bu sefer Agni oradan ayrılmadan onu bulurlar. Agni, kuşu ötmemesi için lanetler ama tanrılar tarafından kutsanan kuş eskisi gibi ötmeye başlar. Tanrılar, Agni'ye başlarına gelenleri anlatarak ancak onun yardımıyla Parvati'nin lanetinden kurtulacaklarını söylerler. Agni, tanrıları lanetten kurtararak eski güçlerine sahip olmalarını sağlar.[7]


Bahuchara Mata

Hindu bereket tanrıçası.


Brahma

Hint Mitolojisinde tanrıların en üst tabakasını, yaratıcı tanrı Brahma, koruyucu tanrı Vişnu ve cezalandırıcı tanrı Şiva oluşturmaktadır.[13] Brahma, bütün her şeyin yaratıcısı olarak Tanrı Brahma gösterilir ve bir Brahma günü ve gecesinin 8.640.000.000 yıl olduğu söylenir.[12] Vedalar'da tanrı Brahma’nın ezelî ve ebedî, zaman ve mekândan münezzeh, doğurulmamış, insanlar tarafından idrak edilemeyen bir varlık olduğundan da bahsedilir.[14] O, evreni “Om” (Aum) sözüyle (sesiyle) yaratmıştır ve bu ses her yerde ve her şeyde tınlamaktadır.[15] O, her şeyin özünde vardır, insanların içindeki ruh olarak duran Brahma, Atman'dır, Gerçekte var olan aslında sadece Brahma'dır ve bütün her şey ondan türemiştir.[16]

Brahma, Hindu dininde yaratılışın tanrısıdır. Vişnu ve Şiva ile birlikte Trimurti denilen tanrı üçlemesini teşkil eder. Brahma Purana 'ya göre o Manu'nun babasıdır. Manu, kendisinden bütün insanların türediği kişidir. Ramayana'da ve Mahabharata'da Brahma bütün insanların ilk ceddi olarak geçer. Brahma, Hindu Vedanta felsefesinde bütün varlıkları kapsayıcı üstün ruh olarak kabul edilen ve cinsiyetten münezzeh Brahman ile karıştırılmamalıdır. Brahma'nın eşi Saraswati'dir, ayrıca Sávitri veya Gáyatri adıyla da anılır. Saraswati, Vedaların Annesi anlamında Vedamáta denilen vedik tanrıçadır. Brahma ise vedik tanrı Pracápati ile özdeşleştirilir. Vák Devi (Hitabet Tanrıçası) olarak bilinen Saraswati'nin eşi olmakla Brahma, Vágiş (Hitabet ve Ses Tanrısı) olarak da anılır.[17]

Hinduizmde varlıkların oluşumu, saf maddeden saf ruha doğru bir süreçle ifade edilir. Bu iki uç arasında madde ve ruhtan oluşan varlıklar yer alır. Buna göre başlangıçta sadece Brahma vardı. Diğerleri ondan sudur ederek varlık sahasına çıkmıştır. Ancak bu oluşumun ne zaman ve niçin meydana geldiği belli değildir. Çünkü o, zaman sürecinin dışındadır.[13]

Kırmızı elbiselerle sarılıdır. Brahma geleneksel olarak dört başlı, dört elli, dört yüzü olan ve dört tane kolu olan şekilde tasvir edilir. Her başı, dört vedadan birini ezberden okumaya devam eder. Özellikle Kuzey Hindistan’da çoğunlukla ak sakallı olarak tasvir edilir, bu sembol onun neredeyse sonsuz olan varlığını anlatır. Diğer Hindu tanrılarından farklı olarak Brahma silah taşımaz. Dört elinden birisinde asa, birisinde kitap, bir diğerinde ”aksamálá” (gözlerden yapılmış çelenk) denilen bir tespih vardır, bu tespihle evrenin zamanını takip eder. Brahma, elinde vedaları tutuyor olarak da tasvir edilir.

Puranalarda Brahma’nın zamanla öneminin azalmasından bahseden birçok hikâye geçer. Hindu dininin bağlıları, Brahma’nın ve Sarasvati’nin nimetlerini kaybetmeye insanların dayanamayacağına inanırlar. Bu yoksunluğun halkın yaratıcılığını kısıtlayacağına insanların üzüntülerini gidermeyi sağlayacak bilgiden mahrum bırakacağına inanırlar.[17]

Hinduizme göre insan ruhunun çeşitli bedenlerde var olmaya devam etmesi, Brahma’ya ulaşmak suretiyle sona erecektir. Dolayısıyla Hinduizme göre yüce hakikati, (Brahma) idrak etmek suretiyle ruh, en üst mertebeye, mutlak huzura erişmektedir.[13]

Şyetaşvatara Upa.'da yaratıcı sebebin Brahma olup olmadığı sorulur:

"O sebep neydi? Brahma mı ? Biz ne zaman ortaya çıktık?
Ne yolla yaşıyoruz ? Neyin üzerinde duruyoruz?
Zevkler ve acılarla türlü türlü yaşadığımız
Hayatımız onun sayesinde midir, ey Brahma bilgisini bilenler?" [12]

Hint inanışına göre; Tanrı Brahma, insanlara konuşmayı öğretmek için bir yaratık göndermiş ve bu yaratık insanlara konuşmayı öğretmiştir.[88]

Bhagavadgita kitabında ise Brahma'dan şöyle söz edilir:

"17. Yaratıcı Tanrı Brahma’nın bir gününün ve bir gecesinin binlerce çağ sürdüğünü bilenler gündüzün ve gecenin ne demek olduğunu anlarlar.

18. Brahma’nın günü ağardığında, Görünmez Olan çeşitli biçimlerde ortaya çıkar; Brahma’nın karanlık gecesi bastırdığında ise bu biçimler yeniden görünmez olur.



19. İşte çeşit çeşit varlıklar böylece Brahma’nın birbirini izleyen günlerinde ve gecelerinde tekrar tekrar yaratılır ve yok edilir.

20. Ama bu görünen ve görünmeyen evrenin ötesinde, hiç görünmeyen Sonsuz bir Gerçeklik vardır ve tüm evren yok olduğunda bile O yok olmaz." [18]


Brihaspati

Rigveda tanrılarından kurbancı ve aracı tanrı. Kelamın efendisi ve Eskilerin Kralı gibi ünvanlarla da anılan Brihaspati’ye bir çok eser mal edilir.[19]


Chandra (Çandra)

Parlak, aydınlık anlamında sanskritçe söze. Ay ve Ay'ı kişileştiren bir hindu tanrısı için kullanılır. Tanrı, on atın çektiği bir arabada oturmuş, başı ayçayla süslü olarak betimlenir. Kimi zaman kozmik tanrı Purusa'dan, kimi zaman okyanusun dalgalanmasından ya da Pracapati'nin gökle birleşmesinden doğduğu söylenen bu tanrı, sonunda kral Soma ile özdeşleştirildi ve ay hanedanının kurucusu olarak yıldız mitolojisindeki yerini aldı. Değişik evreleri uğurlu ya da uğursuz olarak kabul edildiğinden ve ay tutulması büyük felaketlerin habercisi iblis Rahu'ya mal edildiğinden, yaşamın ve ölümün simgesidir.[20]


Durga

Durga, Hindular’ın en önemli tanrıçasıdır. 10 kollu ve çok uzun boylu olarak tasvir edilen tanrıçanın, her kolunda düşmanları yok eden bir silahı olduğuna inanılır.[21]

Durga, Hint mitolojisinde tanrıça Sakti’nin temel biçimlerinden biri.Parvati ve Uma (nazlı), Beravi (korkunç), Sati (vefakâr es), Gori (parlak), Kali (siyahî), gibi adlarla da anılır.[19] Durga, tanrı Şiva'nın karısıdır. Kötü ve kan dökücü bir karakteri vardır.[24] 6 Ekim, Tanrıça Durga ve Lord Rama’nın (erkeklere ihanet eden) şeytanlara karşı kazandığı zaferin kutlandığı kutsal gündür.[22]

Durga, kendisine tekelerin kurban edildiği korkunç bir tanrıçadır; ama erginlenmiş birkaç sakta için Durga ölümden sonra dirilişin ve daimi kozmik yaşamın epifanisidir. Özellikle Şiva'nın lingam'ına tapınanların büyük bir çoğunluğu lingam'ın, üreme organının arketipi olduğunu düşünmektedir; ama başkaları için farklı biçimlerde ortaya çıkan ve yeniden doğmadan önce dönemsel olarak ezeli, biçim öncesi bütünlüğüne geri dönen evrenin ritmik yaradılışı ve yok oluşunun bir işareti, bir “ikono”dur.[23]

Eski bir Hint masalında kız, erkek kardeşi ve kocası ile tanrıça Durga için yapılan bir festivale giderken yolda bir Durga mabedine rastlarlar. Kadının kocası içeri girip Durga'ya ibadet etmek ister, lâkin mabedin içinde tanrıçanın kötü tesiriyle başını keserek ona sunar ve oracıkta ölür. Kızın kardeşi kayınbiraderinin dönmediğini görünce o da mabede girer ve durumu görür görmez o da aynı şeyi yapar yani kılıçla başım keser. Sonra kız içeri girer. Kesilmiş başları ve ölüleri görünce dehşete kapılır ve tam o da kendisini öldürecekken tanrıça Durga insafa gelir ve hepsini affettiğini, hemen başları birleştirirse kocasını ve kardeşini diriltebileceğini söyler. Kız aceleyle başları karıştırır ve kocasının başını kardeşinin gövdesine, kardeşinin başını kocasının gövdesine takar. Adamlar dirildiği zaman b i r bilmece ortaya çıkmıştır. İ k i erkekten hangisi kadının kocasıdır? Kral bunu da bilir. Kocasının başı hangi gövdede ise gerçek koca odur, çünkü organların en önde geleni baştır ve inşanın kimliğini yüzü belirtir.[24]

Asian Age gazetesi 5 yaşındaki erkek çocuğunun, Tanrıça Durga’ya kurban edilmek için gözlerinin çıkarıldığı ve parmağının kesildiği, daha sonra da öldürüldüğünü yazmıştır. Ülkenin doğusundaki Orissa eyaletinde bir köyde meydana gelen olayda çocuğun bir Hintli tarafından çikolata ile kandırıldığı, Hintlinin Tanrıça Durga’yı rüyasında gördüğünü ve kendisinden sorunlarından kurtulması için bir çocuğu kurban etmesini istediğini söylemiştir.[25]

Dyaus

Dyaus, gökyüzü tanrısıdır.[5] İsminin anlamı, "gökyüzü" ya da "cennet" demektir.[16] O, gökyüzünün kendisidir ve eski Yunan mitolojisindeki Zeus gibi tüm tanrıların babasıdır.[5]


Ganeşa (Ganeş)

Ganeşa, Hindu'ların fil başlı tanrısıdır.[26] Hinduizm'deki en tanınmış ve saygı duyulan Tanrı temsillerinden birisidir. Şiva ve Parvati'nin ilk doğan oğludur. Bharati, Riddhi("bilgi" anlamına gelir) ve Siddhi'nin ("mükemmeliyet") eşidir. Marathi, Malayalam ve Kannada'da Vinayaka, Tamil'de Vinayagar ve Telugu'da Vinayakudu olarak da anılır.[27]

Hindu inanç ve efsanelerine göre fil başlı olan Ganeş’in kafasının bu şekle gelmesinin 2 değişik hikayesi vardır. Bunlardan en tanınmışı şöyledir:

“Kendisi de bir tanrıça olan Badra-Kali, oğlu Ganeş’i ilk gördüğünde onu daha güzel yapmak ister ve o keskin bakışıyla çocuğunun kafasını daha güzel yapmak yerine iyice küçültür. Ama Ganeş’in kafasını eski haline getirmek ancak babası Şiva’nın yapabileceği bir iştir. Bu talihsiz olayı gören Şiva, geleceğin meşhur idolu için en iyisini yapmak ister, hizmetçilerine ormana gitmelerini, ilk karşılaştıkları uyuyan canlının başını kesip getirmelerini ister. Ormanda yoğun bir aramaya çıkan hizmetçiler bir an önce efendilerinin isteğini yerine getirmeye çalıştı. Efsane bu ya hizmetçilerin karşısına ilk olarak uyuyan bir fil çıktı. Tereddüde düşen hizmetçiler efendilerinin dediğini yapmak zorunda idiler, ve filin başını kesip Şiva’ya getirdiler. Bu başı alan Şiva onu biraz güzelleştirip oğlunun boynuna yerleştirdi. Ganeş artık kocaman bir burun, iki kulak, 4 el ve devasa bir göbeğe sahipti.”

Böylece Ganeş, güç, kudret ve üstünlüğün sembolü olarak yol, cadde, okul, işyeri, ev, araba ve bir Hindu’nun bulunduğu her yerde en çok saygı gösterilen idol olma özelliğine kavuşmuştur.[26]

Aynı efsanenin benzer bir versiyonunda Şiva öfkeye kapılıp çocuğunun başını keser, sonra da üzülerek yerine oturtmaya kalkışır. Fakat çocuğun başı bulunamadığı için civarında bulunan ilk canlının başını kesip takarlar. Bu canlı bir fildir. Bu nedenle Ganeşa'ya bugüne kadar fil kafalı bir tanrı olarak tapınılır.[24]

Ganeş’in fil başını almasının ikinci hikayesinde tek fark ise şöyledir: ”Ganeş’in başını annesinin değil de hizmetçilerinin kestiği söylenir. Badra-Kali ile Şiva evden bir süre için ayrılırlar. Ganeş’i tanımayan hizmetçi, o eve geldiğinde ona kim olduğunu sorar, ve eve girmesine izin vermez. Onunla savaşa tutuşur ve savaşta Ganeş’in başını keser. Efsanenin gerisi ise aynıdır. Şiva gelir ve oğlunun kafasını yanlışlıkla kesen hizmetçisini ormana gönderir.......” [26]

Bir fil kafası, geniş bir karın ve dört koldan oluşan Ganesh heykelleri, pek çok Hindu tapınağında ve tüm adanmış kişilerin evlerindeki sunaklarda mevcuttur; bu heykel, Tanrı’yı “tüm engelleri ortadan kaldıran” olarak ifade eder. Bilgelik-bilgi bu özgün baş tarafından sembolize edilir. Ganesh’in geniş karnı her şeyin Tanrı’nın içinde olduğunu hatırlatır. Yukarıya kalkmış olan kutsayan el, “korkma” diye işaret eder. Diğer üç el bir şeyler tutar. Tatlı, saf yemek sunan el sağlık ve refah sunar. Bir diğer eldeki lotus çiçeği kendini düşünmemenin kalitelerini ve niyetin saflığını temsil eder. En son eldeki küçük balta ise kişinin gerçek doğasının ve Tanrı ile olan ilişkisinin farkındalığını engelleyen hayali kişilik duyularının ve alt seviyedeki arzuların kesilip atılmasını simgeler.[28]

Ganeşa Hinduizm dininin koruyucusu ve bekçisi olarak kabul edilir, Hindu olmak isteyen kişi, ilk önce Ganeşa'ya ibadet etmeli kendisini ve samimiyetini ona kabul ettirmelidir, bütün Hindulara göre Ganeşa'ya ibadet etmeden onun "dostluğunu" kazanmadan Hindu olmak mümkün değildir.Her türlü Hindu duasında ilk önce Ganeşa'ya dua edilir, bu küçük dua Hint besmelesidir: "Aum Sri Ganapataye namah" veya "Aum Sri Ganeşa namah".

21 Eylül 1995'te dünyanın her yerindeki Hindu tapınaklarında, Hindular'ın "süt mucizesi" (Milk miracle) olduğuna inandıkları ve milyonlarca kişinin 24 saat içinde defalarca tanık olduğu söylenilen bir olay meydana gelmiştir, "Washington Post", "New York Times", "Financial Times", "Guardian" gibi dünyaca ünlü gazeteler ve "CNN", "BBC" gibi kanallar da bu mucize olduğuna inanılan olayı haber yapmışlardır. 24 Eylül 1995'te bir Hindu tapınağından gelen bir haber bütün Hinduları ayağa kaldırır. Bir tapınakta, bir rahip bir kaşık ile sembolik olarak Ganeşa'ya içirmeye çalıştığı sütün kaybolduğunu fark eder. Hemen ardından bu haber duyulur ve daha şaşırtıcısı bütün Kuzey Hindistan'daki Ganeşa figürlerinin sütü içtiği gözlenir. Bu olay tarihe "süt mucizesi" olarak geçmiştir. Daha sonra bu olayın gerçek olmadığı anlaşılmıştır. Olayın aslı Ganeşa figürünün yapıldığı maddeden kaynaklandığı ve bu yüzden verilen sütün kaybolduğu anlaşılmıştır. Zaten olaydan birkaç gün sonra maddenin fazla süt emmesinden dolayı Ganeşa parçalanmış ve olayın aslı anlaşılmıştır.[27]


Ganga

Hindistan’da bir çok şeyin tanrısı olduğu gibi Ganj (Ganga) Nehri'nin de bir tanrısı vardır. Bu tanrı, Ganga’dır.[29] Ganga, her zaman ellerinde uzun gövdesi, hassas duruşlu ‘S’ şeklindeki gövdelerinin konturlarıyla eşleşen salınışlarıyla karakterize olmuş uzun saplı lotus tutarlar.[30]

Hindular, nehri Tanrıça Ganga’nın kişileştirilmiş formu olarak kabul ederler ve bu nedenle insanlar nehre taparlar. İnanışa göre bu sudan bir yudum bile içmeden ölmek tamamlanmamış bir hayattır. Hintliler bu nehrin onları tüm günahlardan ve kötülüklerden arındırdığına inanırlar. Ruhsal olarak yeniden dirilişin bu nehre atılan ölülerin küllerinden yükseleceğine inanılmaktadır.[31]

Hindistan’da, dinsel görüşü ne olursa olsun her çocuk, yaşamın kendisi, ana tanrıça, enerji kaynağı, büyülü ve gizemli bir nehir olan Ganga Ana hakkındaki efsaneyi daha küçük yaşta öğrenir. Nehri, Tanrıça Ganga’nın kişileştirilmiş formu olarak gördükleri için Ganj’a taparlar ve suyu kutsal olduğu için de, ölürken bir yudum içebilmek amacıyla tıpkı Zemzem Suyu gibi evlerinde saklarlar. Ganga’nın birleştiği Yamuna Nehri, kenarında kurulduğu Tac Mahal’den dolayı “romansın kraliçesi”dir.[32]

Ganj nehri kıyısında her akşam güneş batarken Tanrı Ganga’ya saygı içeren ve ona ibadet edilen Aarti veya tam adıyla Ganga - Aarti törenleri yapılır. Bu törenler, Ganga tapınağında çalınmaya başlanan çanlar ve zillerle başlar. Tapınaktaki Ganga heykelinin önünde kısa bir Puja töreni yapılır.[29] Hinduizmin ölü yakma geleneği nedeniyle birçok insan, bu kadar büyük bir ülkede binlerce kilometre yol kat ederek yakınlarının küllerini bu nehre serperler.[33]


Hanuman

Hanuman, maymun bir Hint tanrısıdır.[34] Vişnu'nun avatarlarından biri olan Rama'ya karısı Sita'yı kurtarmasında yardım eden bir vanaradır. Bhakti'nin zirvesini sembolize eder ve kimilerine göre Şiva'nın avatarlarındandır. Daha çok Vayu deva yani rüzgâr tanrısının oğlu olarak tanınır. Bazı akademisyenlere göre Çin mitolojik karakteri Sun Wukong'dur.[35]

Yazımı, M.Ö. 6. yüzyılda başlamış Ramayana'da Vişnu’nun avatarı kabul edilen Rama’nın şeytan kral Ravana tarafından kaçırılan karısı Sita’yı maymun kral Hanuman’ın yardımıyla kurtarışının hikayesini anlatır.[36]


İndra

İndra Vedik Hintlilerin ulusal tanrısıdır. [9] Hinduizm'de havanın ve savaşın tanrısı, Cennet veya Swargaloka'nın Tanrısıdır. Hint-dışı geleneklerde de yer alan önemli bir figürdür.[37] Yedik döneminin en önemli tanrısı kuraklık ve karanlıkla mücadele eden tanrıdır.[7] İndra kişilendirilmiş gökyüzü'dür. Veda tanrıları arasında birinci sırayı almasına rağmen "yaratıcı" bir vasfı yoktur. Güçlü ve savaşçı bir tanrıdır. Gökten yağdırdığı yağmur ile vrtra'yı yani kuraklığı yok eder. Şimşek onun silahıdır. Sonraki mitolojide ikinci sıraya itilmesine rağmen Rgveda'da başroldedir.[16] Rgveda'nın doğduğu zamanlarda savaşçı bir ulus olduklarından, İndra da buna uygun olarak savaşçı bir tanrıydı.[9] İndra, yıldırımlar yağdırarak dağları devirir dağların içindeki suları tutsak eden canavarı öldürürdü. Eski Hindular bitkilerin büyümesini sağlayan yağmurları getiren ilk fırtınaları böyle açıklıyorlardı.[5]

İndra'nın adına 250 ilahi sunulmuştur.[7] İndra, Danavalarla yaptığı savaşta Asuraların kralı Magadhara'yı öldürmüş ve büyük bir şölen düzenlemiştir.[38] Bir efsaneye göre İndra, aziz Gautama'nın kılığında azizin karısı Ahalya'yı baştan çıkarır. Bunu öğrenen aziz, İndra'yı karısı Şaçi ile birlikte ömür boyu kısır kalmaya mahkum eder. Hatta İndra'ya yardım etmek isteyen diğer tanrılar, ona bir çift koç yumurtası takmışlardır.[39][38]

Veda dininde, Indra’nın Asuraların başı Vrtra’ya karşı olan mitolojik savaşıyla karşılaşırız. Rig Veda’nın sonunda, Indra tanrıların en büyüğü haline gelir; sürekli olarak Asuraların başıyla savaşır. Indra, Vrtra’nın yok edicisi yani, onun karşı güçlerin yok edicisi olarak isimlendirilir. Çünkü Vrtra, ‘mânia’, ‘savunma’ ya da ‘güç/kuvvet’ anlamına gelir. Vrtra, suyu hapseden ve bundan dolayı da kuraklık demonu olarak kabul edilen demondur; aynı zamanda onun bir düşman insan olabileceğine de işaret eden doksan dokuz kalenin Rabbidir de. Mit, Indra ve Vrtra arasındaki savaşın sonucu olarak suların serbest bırakılması ve güneşin parlatılması; Vritra’nın elinde olan ineğin serbest bırakılmasıyla sona erer.[40]

Govardhana mitinde Krishna’nın en büyük tanrılardan birisi olan İndra’ya meydan okuması ve halkını onun gazabından korumak için yaptıkları anlatılmaktadır:

“Sonbaharda çobanlar gelenekleri gereğince yağmur tanrısı İndra’nın onuruna büyük bir şölen düzenlemek isterler. Krishna İndra’ya tapınmanın boş olduğunu söyler. ‘Biz ormanlarda dolaşan ve her zaman ineklerden sağladığımız zenginlikle geçinen çobanlarız. Bizim tanrımız inekler, tepeler ve ormanlardır’ der. Bu sözleri sarf ederek, çobanları İndra festivali yerine bir dağ kurban törenine davet eder. Çobanlar da buna uyarlar. Bu duruma çok kızan İndra, aşağıya müthiş bir fırtına gönderir. Fakat Krishna Govardhana dağını havaya kaldırarak onu çobanların ve sürülerin üstünde bir şemsiye gibi tutar, onları fırtınadan korur. Yedi gün sonra fırtına diner, Krishna dağı yerine koyar ve İndra Krishna’nın yüce tanrı Vishnu olduğunu anlar.” [41][42]

Aşağıda Rgveda'da İndra'ya sunulmuş ilahilerden birkaç örnek verilmiştir.

Ey İndra gel, kutsal otların üstüne otur da
senin için çıkarttığımız Soma içkisinden iç
Dualarımızla bağlanarak buraya yaklaş,
bize kulak ver ve dualarımızı dinle
Biz soma içkisi taşıyan Brâhmanlar
seni soma içmeye çağırıyoruz. ( V I I I / 17:1—3)

Ey İndra ve Vishnu, işimin tamamlanması için size
yiyecek ve kutsal şeyler sunuyorum,
Kurbanımızı kabul edin ve bizi engelsiz yollardan
götürerek, bize zenginlik ihsan edin...(VI/69:1) [16]


Kali

Kali, kana susamış vahşi tanrıça olarak adlandırılır.[43] Bu tanrıça kendisine ibadet edenleri koruyan ana tanrıçadır ve ebedi bir kozmik güç verir. Gerçek Puja seremonisi gece yarısında yapılır, kutlamalar dişil bir ruhsallık atmosferi taşır.[44]

Kali evrendeki her varlığa yaşam verir, gene de onların kanını emmek için uzun kırmızı dili sarkar. Kafataslarından yapılmış bir gerdanlık takar, entarisi koparılmış kol ve bacaklardandır. O, Kara Zamandır, her varlığın hem yaşam hem ölümüdür, dünyanın rahmi ve türbesidir: Doğanın, tanrıların, işlevlerini yerine getirdikleri temsilcileri olduğu, önde gelen ilk ve tek nihai gerçekliğidir.[45]

Hindu Mitinde dişil gücün eril güce karşı kazandığı bir zaferdir. Efsaneye göre Kali, huzuru ve düzeni sağlaması için çağrıldı. Tanrılar, dünyada hüküm süren felaketleri ve vahşeti engelleyemiyorlardı. "Asura" adındaki şeytani varlıklar her yerde dehşet saçıyordu. Bir türlü çözüm bulunamıyordu bu iblislere. Ta ki en az onlar kadar zalim bir gücün bu şeytanları yok edebileceği akıllarına gelene kadar. Yani Kali’nin. Himalayaların kızına gidip dualar edildi. Yaşadıkları yenilgilerden bıkan tanrılar, yenilmez bir güç istiyorlardı. Bir tanrı değil, bir tanrıça! Bir dişinin sezgilerine, pratik zekasına ve zalimliğine ihtiyaçları vardı. Duaları kabul edildiğinde önce "Tanrıça Durga" ortaya çıktı. Her kolunda ayrı bir silahla iblislerin üstüne saldırdı. Fakat en tehlikeli canavarla savaşırken gücü tükenmeye başladı. "Mahishasura" kazandığını düşünüp zafer çığlıkları atarken herkesin kanını donduran bir gürültü koptu. Gökyüzünden ateşler düşüyordu yeryüzüne. Tanrıça Durga’nın alnından ilahi bir ışık çıkmaya başlamıştı. Bu çarpışmaya son vermek için Kali kendini göstermişti. Mahishasura daha ne olduğunu anlayamadan, sonsuza kadar kaybetmiştir bu savaşı.[43]

17. yüzyılın başında Hindistan’da “Tanrıça Kali”ye sunmak üzere masum insanları bir ilmikle boğarak öldüren “Thug” adlı grubun eylemleri, tarihte en bilinen terör hareketlerinden biridir. Yüzyılın ortalarında yok edilmelerine kadar yaklaşık bir milyon insanı öldürmüşlerdir.[46] Kali, bugün bile Hindistan'da saygı ve hürmet görür. Eskiden olduğu gibi ona hayvan kurban edilmese de, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir topluluk ona tapınır.[43]


Kaliya

Kaliya, Hint mitolojisinde Vrindavan’da Yamuna nehrinde yaşayan zehirli bir Nāgadır. Yamuna’da etrafındaki su dört fersah boyunca zehirle kaynar. Yanına hiçbir hayvan yanaşamaz ve nehir kenarında yalnızca bir tek Kadamba ağacı vardır. Kāliyā’nın asıl evi Ramanaka Dwipa’dır ama tüm yılanların düşmanı Garuda’dan korkusu nedeniyle evinden uzaklaşmıştır. Garuda Vrindavan’da yaşayan bir yogi tarafından lanetlenmiştir ve ölümle yüzyüze gelmeden Vrindavan’a gelemez. Dolayısıyla Kāliyā Garuda’nın gelemeyeceği tek yer olan Vrindavan’ı yeni evi olarak seçer.

Bir zamanlar Krişna çobanlarla top oynarkan ırmak kıyısındaki Kadamba ağacına çıkar. Top suya düşer ve Krişna’da arkasından suya dalar. Şahlanan Kāliyā yüz on yerinden zehir fışkırtarak Krişna’nın vücudunu sarar. Krişna öyle büyür ki Kāliyā onu bırakmak zorunda kalır. Her saldırısından kendini kurtaran Krişna Brij halkının çok korktuğunu görünce birden Kāliyā'nın kafasına sıçrar ve tüm evrenin ağırlığını kendisinde toplayarak ve ayağıyla ritim tutarak naganın kafasında dans eder. Kāliyā'nın ölmesine ramak kala karıları gelip ellerini birleştirerek Krişna’ya kocaları için dua eder. Krişna’nın büyüklüğünü tanıyan Kāliyā teslim olur ve bundan sonra kimseye zarar vermeyeceğine söz verir. Krişna onu affeder ve nehri terk ederek Ramanaka Dwipa’ya gitmesine izin verir.

Krişna ve Kāliyā’nın öyküsü Bhagavata Purana’nın Onaltıncı bölümünün onuncu kıtasında anlatılır. Nagavanşi kshatriyalardan Kaliramna gotrasından Kaliya diye bilinen bir kral Yamuna nehri kıyılarındaki Mathura yakınlarında hüküm sürmüştü. Mathura yakınlarındaki eski kale Kaliramna yıkıntı hâlindedir. Bu kale Kalidheh kalesi olarak bilinirdi. Krişna’nın Kaliya adlı siyah renkli bir pitonu öldürdüğü Mahabharata’nın ünlü bölümü bu gotradan kötü bir hükümdar ile bağlantılıdır. Naga Kaliya’nın ölümüyle Krişna bu klanın Brij’deki hükmüne son vermiştir. Pencap’ta Kaliramna klanından hükümdarları olan Sinpura ve Bhagowal adlı iki küçük devlet vardı.

Mathura’dan sonra diğer Jatlar ve Yadavalarla birlikte Kabul-Ghazni’ye gittiler. Burada Garh – Ghazni krallığını kurdular. İslam’ın yükselişiyle birlikte Bhatner- Sirsa’ya geri döndüler. Kendi ozanlarına göre Patan ve Siswad köylerini kurdular. Patan’dan Çaudhary Sişu Sisai’ye geldi. Kardeşi Sunda da Sandwa ve Salaywala köylerini kurdu.[47]

Kalki

Tanrı Vişnu dokuz kere çeşitli biçim ve avatarda dünyaya gelmiştir. Onuncu defa dünyaya beyaz bir atın üzerinde Güney Hindistan'da, Şabyla köyüne Kalki adı ile gelecektir. Henüz gelmemiştir. Beklenmektedir.[48]


Kama

Kama, Hint kültüründe istek anlamında soyut bir tanrıdır. Aynı zamanda aşk ve sevgi tanrısıdır. İnanışa göre Kama, aklın ilk torunu, başlangıçta ortaya çıkan ilk şeydir. Kama ortaya çıkınca zıtlıklar oluşur ve insanların oluşumu, bu zıtlıkların tesiri altında gelişir.[19]

Kâma sözcüğü "istek, ihtiras ve sevgi" anlamlarına haizdir. Bütün Hint Geleneksel görüşünün, Hinduizmin, Caynizmin ve Buddhizmin köreltilmesini ve önüne geçilmesini istedikleri şey bu "Kâma"nın yok edilmesi, etkisiz hale getirilmesidir. Pek çok kutsal kitapta insanı mahvolmaya götürenin "istek ve ihtirasları" olduğu söylenir. Meselâ Bhagavadgîtâ'da "duyuların dinmek bilmez şiddeti, mükemmelliğe erişmeye çalışan bilge kişinin bile aklını uzaklara sürükler" denir. Ayrıca "isteğin insanı mahvolmaya sürüklediğinden" bahsedilir. II, 59'da ise "ruh, En Yüce Olanı gördüğü zaman istekler kaybolur." denilmektedir. Demek ki başlangıçta istek ortaya çıkmakla "Tanrısallığı" örtmeye ve unutturmaya başlamış oluyor.[12]


Krişna (Krishna)

Brahmanizm’in en ünlü kişiliği “Krishna”dır. Krişna, Vişnu'nun 8. enkarnasyonudur. Krişna, Brahma ile birleşmiş bir “yol gösterici” olarak kabul edilir. Krişna’nın sözleri doğrudan Brahman’ın sözleridir; o hiçbir şeyi kendi nefsinden söylemez.[15]

Çeşitli Vaişnava okullarında Yüce Tanrı yani en önemli ve yüksek tanrı olarak tapınılır. Gaudiya Vaişnavizm'de En üstün Kişilik yani Tanrı olarak görülmüş ve böylece onun diğer tüm enkarnasyonların, Vişnu dahil, temeli olduğuna inanılmıştır. Genellikle flüt çalan bir sığır çobanı (örneğin Bhagavata Purana'da) ya da felsefî nasihatler veren genç bir prens (örneğin Bhagavad Gita'da) olarak betimlenir. Geleneksel olarak Krişna'nın Devaki'nin oğlu olduğuna inanılır ki Devaki bir iblisin çocuğu, kötü bir kral olan Kamsa'nın yarı kardeşidir. Kamsa kardeşinin çocuklarından birisinin kendisini öldüreceği haberine sahip olduğu için Devaki'nin birçok oğlunu öldürmüş, fakat sonunda Krişna tarafından öldürülmüştür.[49]

Tanrı Krişna Mahabharata Destanının son yedi bolümünü içeren Harivamşa Destanının Kahramanıdır. Gerçekte Tanrı Krşna Brahman Kastına mensup bir köylü ailesinde doğmuş, vücudu kül renginde olan bir tanrıdır ve Aşk-ı İlahîyi, Tanrı Aşkını sembolize eder. Bütün gençliği Sevgilisi Çoban kızı Radha ile bütün günlerini diğer çoban kızları ve sevgilisi ile dans etmekle geçirir. En büyük özelliği daima elinde bir flût veya Kaval bulundurması ve çalmasıdır. Harivamşa Destanında Hari'nin yani Krişna'nın yaşamı ve ait olduğu Ay Sülalesinin ve diğer Güneş, Ateş ve Yılan sülalelerinden bahsedilmektedir. Aşk'ı-İlahi önemli ve büyük bir inanç olarak asırlardan beri tazeliğini muhafaza etmiş, birçok şairler dinî ilahiler ve şiirler yazmışlardır.[48]

Krişna, Hint felsefesinde, Hint Tanrısı Vişnu’nun, Zorba kral Kamsa’yı yenerek halkını zulümden kurtarmak için Krişna adıyla bedenlendiği ve Krişna adıyla yaptıkları anlatılır. Krişna, Hint Tanrısı Vişnu’nun 8. enkarnasyonudur.[50] Vişnu'nun avatarlarından biri olarak dünyaya gelen ve insanlara doğruyu gösterme amacı güden Krişna, dünyadaki görevini tamamladıktan sonra kendisini kurban eder.[51][52]

Efsaneye göre Krisna küçük bir çocukken, Radha’nın solgun yüzünü çok kıskanmış ve ağlayarak annesi Yashoda’nın yanına gitmiş. O’na, hayatın çok acımasız olduğunu, Radha’nın yüzü açık tenliyken, kendisininkinin çok koyu renkli olduğunu söylemiş. Yashoda ise cevap olarak, Radha’nın güzel yüzünü istediği renge boyayabileceğini söylemiş Krisna’ya. Ve O da kardeşini boyayarak tıpatıp kendisine benzetmiştir.[53]

Krişna sözcüğü Sanskritçede sözlüksel olarak "siyah" anlamına gelir. Betimlemelerde genellikle mavi veya koyu mavi renkli bir tenle tasvir edilen Krişna, murthiste ise daha çok koyu renkli veya siyahî olarak tasvir edilir. Krişna'nın yaşamına dair birçok hikâye vardır ve bunlar farklı Hindu öğretilerine göre çeşitlilik gösterir. Bununla birlikte genel olarak efsanelerde onun ilahî enkarnasyonuna, pastoral bir çocukluk ve gençlik dönemine, daha sonraları ise bir kahraman olarak yaşayışına değinilir, örneğin birçok canavarı yendiği öne sürülür[54].

Hinduizmin yanı sıra Jainizm, Budizm gibi dinlerde de Krişna'ya rastlanır. Bununla birlikte Krişna'nın rolü veya hikâyesi bu dinlerde değişiklik gösterir. Örneğin Budizmde Krişna'ya Jataka hikâyelerinde Sariputra'nın yaşamlarından biri, efsanevi bir fatih ve Hint kralı olarak yer alır. Ayrıca Krişna Bahai inancında Tanrı'nın bir tecellisi olarak anılır.[49]


Lakşmana

Lakşmana, Rama'nın erkek kardeşi ve yakın arkadaşı, Ramayana destanındaki kahramanlardan biridir. Çoğu Hinduizm okulları Lakşmana'nın yedinci avatarın bir parçası olduğuna inanırlar, onlara göre Rama temel avatarken Lakşmana ikincil formdur. İsmi Lakşman veya Laxman olarak da yazılabilir.[55]

Mithra

Anadolu, İran, Hindistan ve Mezopotamya'yı kapsayan çok geniş bir coğrafyada inanılan Mithra adlı tanrı, arslan başlı bir yılan olup ateşi simgelemektedir.[56] (Sanskrit yazısıyla Mitrá), Hint kültüründe dürüstlük, dostluk, sözleşme ve toplantıların işleyişinden sorumlu ilahi varlıktır. Rigveda'da Varuna ile ilişkili bir figürdür.

Zerdüştçülük'teki Mithra'yla bir bağlantısı olabilir. Erken Hint-İran dilleri'ndeki mitra (sözleşme ya da bağlayıcı) kelimesinden türemiş olabilir.
Zerdüşt ve Hindu inançlarındaki Mithra ve Mitra benzer karakteristik özellikler gösterse de, bağımsız şekilde gelişmiştirler ve birbiriyle karıştırılmaması gerekir.
Mitra ve Mithra özellikle Roma Mitraizm'indeki Mithras ile de sıkça karıştırılır. Mitraizm'e adını Hint-İran kültüründeki Mitra adını verse de, Mitraizm Roma'nın ürünü bir inanç sistemidir. Mitra'nın İslam öncesi putperest Arap toplumunda karşılığı, Tanrı'nın üç kızından biri olan El-Lât'tır.[57]

Hind-İran dininde Mitra, sözleşmelerin kutsal tanrısı ve onların muhafızıdır. Mitra, yalnızca ‘sözleşme’ anlamına gelmez; fakat aynı zamanda, ‘dostluk’ anlamına da gelir; çünkü Orta ve Yeni Farsça’da (mitradan türemiş olan) mihr ‘sevgi’ ya da ‘dostluk’ anlamına gelirken Sanskritçe’de mitra, ‘dost’ anlamını ifade etmektedir.[86]


Murugan

‘Senthil’, ‘Saravana’, ‘Kartikeya’, ‘Arumugan’ ve daha birçok adlarıyla da anılır.[58]


Naga

Hint mitolojisinde insan yüzlü, kobra enseli ve yılan kuyruklu yarı tanrı nagalar sıklıkla tasvir edilmektedir.[59]


Nandi (Nandhi)

Hint mitolojisinde Nandhi, okyanusun çalkalanması ile ortaya çıkan kutsal inek Surabhi ile bilge Kashyapa’nın oğullarıdır. Şiva’nın hayvan biçimine girmiş hali olan süt beyazı bir boğadır. Şiva’nın seçilmiş binek hayvanı ve büyük Tanrı’nın bereketini temsil eder. Şiva “Saf Olan” ve hüküm verebilmek ise hikmetleri görebilmeye bağlıdır. Ancak hikmetle görebilen bir göz adil kararlar verebilir. Adalet ilkesi gözetilmeden verilen hükümler zulüm olarak adlandırılabilir.[60] Hemen hemen her Şiva tapınağında ana tapınma yerinin karşısında bir Nandi idolü görülebilir. Yalnızca Nandi'ye adanmış tapınaklar da bulunur.

Nandi Hinduizm'in ana tanrılarından biridir. Ortaya çıkışı İndus vadisi uygarlığına kadar dayanır. Pasupati adı da verilen bu tanrının sürüleri koruduğuna inanılırdı. Bazı puranalar Nandi ya da Nandikeşvara'yı vücudu Şiva'ya benzeyen, boğa başlı, dört kollu olarak resmeder. Bir eliyle Parasu (balta) diğer eliyle de Mruga (antilop) tutan Nandi'nin diğer iki eli Anjali (saygı ifadesi) olarak birleşmiştir. Daha sonraları ise günümüzdeki Şiva'nın ana ulaşım aracı olarak görüldüğü hâli olan boğa Nandi şekline dönüşmüştür. Festivaller sırasında Şiva idolü Nandi idolü üzerine yerleştirilir. Şiva ile Nandi arasındaki bu yakın bağlantı her Şiva tapınağının garbhagriha kapısının karşısında bir Nandi heykeli olmasını açıklar. Aynı zamanda Tamil dilinde "nandi" sözcüğünün neden yolu kapatan bir kişi anlamında kullanıldığını da açıklar.Sanskritçe'de, "vrisha" boğa anlamına gelir ve başka bir çağrışımı bulunur: dürüstlük ya da Dharma. Şiva'ya dua etmeden önce Nandi'ye dua etmek önemlidir.

Bazı Puranalara göre Nandi Vişnu'nun sağ tarafından tamamen Şiva'ya benzeyerek doğmuştur ve bilge Salankayana'ya evlat olarak verilmiştir. Bazı Puranalara göre ise bilge Silada'nın oğludur ve Şiva'nın lütfuyla doğmuştur. Lanka'nın iblis kralı Ravana'yı krallığının bir maymun (Vanara) tarafından yakılıp yıkılması için lanetleyen Nandi'dir. Daha sonra Aşok Vatika'da Ravana tarafından esir tutulan Sita'yı aramaya giden Hanuman Lanka'yı yakmıştır.

Olumlu kuvvetler devalar ve olumsuz kuvvetler asuralar bir araya gelerek ölümsüzlük nektarını elde etmek için bir dağ ile okyanusu çalkalarlar ve ip olarak da yılan Vasuki'yi kullanırlar. Devalar bir uçtan, asuralar diğer uçtan çeker. Bu işlem sırasında rahatsız olan Vasuki'nin kustuğu zehir insan karması olur. Bu "zehir" öyle tehlikelidir ki ne devalar ne de asuralar yanına gitmek istemez. Oldukça yapışkan olan bu zehir ile temas tanrıları insan egosu ve çile ülkesine çekecektir. Herkes kaçarken bu zehre yaklaşabilen tek kişi olan Lord Şiva Nandi ile birlikte yardıma gelir. Şiva zehri eline alır ve içer. Şiva'nın ağzından zehrin damladığını gören Nandi hemen toprağa düşen bu zehri içer. Bunu izleyen devalar ve asuralar çok şaşırır ve Nandi'ye ne olacağını merak ederler. Lord Şiva "Nandi bana kendini öylesine teslim etti ki benim tüm gücüme ve tüm korumama o da sahip oldu" diyerek korkularını yatıştırdı.[61]


Narasimha (Narasingh, Narasinga)

Narasimha (insan-aslan) Hinduizm'in Puranalarına göre Vişnu'nun bir avatarıdır. Bu avatar yarı insan yarı aslandır. Gövdesi ve bacakları insan gövdesidir ama yüzü aslan yüzüdür ve pençeleri vardır.Özellikle Güney Hindistan'da olmak üzere önemli sayıda Vaişnava grup tarafından tanrı olarak tapınılan Narasimha, özellikle kendine inananları gerektiğinde savunan ve koruyan Vişnu'nun bir biçimi olarak "Büyük Koruyucu" olarak da anılır.[62][63]


Parvati (Uma)

Hint mitolojisinde Parvati, Şiva'nın karısıdır. Parvati'nin derisi altındandır, ışığı ve güzelliği temsil eder. Anneye tapınma Devi Maa, Devi Uma veya Maya olarak adlandırılır. Devi, büyük anne, evrensel anne'dir.[64]

Şiva’nın ilahi ailesinde sadece dört kişi vardır, bunlar, Rab İşvara, eşi Parvati ve iki oğulları olan Subramanya ve Vinayaka’dır. Şiva’nın aracı bir Boğa olan Nandi’dir. Anne Parvati’nin aracı ise Aslan’dır. Şiva, eşi Parvati de dahil olmak üzere bütün dünyaya zahitlik görünümünü öğretmek için bu ilahi formu almıştır. O’nun bir başka alışkanlığı da sadaka dilenmekti. Bütün bunlara rağmen Parvati, kocasının bu acayip kıyafet ve alışkanlıklarından dolayı Şiva’ya karşı nefret veya tiksinti duymamıştır.[65] Anlayışa göre yoga tanrısı olan Tanrı Şiva yogayı sevgilisi Parvati’ye, insanlığı kurtarması için insanlık askına öğretmiştir.[9] 3 Şubat, Hindistan'da Maha Shavartri, yani Lord Shiva ve Tanrıça Parvati’nin evliliklerinin kutlandığı Hindu kutsal günü ve festivalidir.[66]

Brahma’nın Saktisi, dişil yaratıcı kapasiteyi temsil etmekle birlikte, dişil ve eril prensiplerin yaratmada karışması düşüncesi, Şiva’ya ve eşi Parvati’ye aktarılır. Parvati,
kendisiyle yarattığı, koruduğu ve yok ettiği gücün bir parçasıdır. Farklı dünya dinlerindeki tanrısal androjeni göstermek için birçok örnek iktibas edebilir. Tanrılar, onların tamlıklarını ve yaratıcı güçlerini ima etmek için ‘Baba ve Anne’, ‘Koca ve Karı’ diye isimlendirilirler.[40]

Pushan

Pushan, rızık tanrısı da denen Güneş tanrısıdır.[9]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler