Epidemiyoloji, bir hastalığın toplumlarda veya çeşitli bölgelerde dağılışını ve sıklığını inceleyen bilim dalıdır. Biz bu bölümde AİDS'in dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkışını, dağılışını ve sıklığını kısaca anlatacağız.
ilk defa, 1981 yılı ilkbaharında, California Üniversitesi'nden Dr. Gott-lieb ve arkadaşları 5 homoseksüel erkekte "Pneumocystis carinii" mik-robuyla oluşmuş pnömoni (zatürree) gördüklerini bildirdilerBu çok nadir pnömoni şekli, genellikle bazı ilerlemiş kanser ve lösemilerde ve bir de, böbrek nakli yapıldıktan sonra yeni böbreğin atılmaması için vücut bağışıklık sistemine (immün sisteme) baskı yapan ilaçlar verilen hastalarda görülürdü. Bu pnömoninin sağlam görünüşlü 5 erkekte birden görülmesi dikkati çekmişti. Bu 5 kişiden ikisi de tedaviye cevap vermeyip ölmüşlerdi.
Hemen aynı günlerde, New York Üniversitesi'nden Dr. Friedman son 30 ayda tesbit ettiği 26 Kaposi vak'asını bildirdi. Bunların 20 tanesi New York'ta ve 6 tanesi California'da görülmüştü. Hastaların hepsi erkek ve homoseksüel olup, yaşları 26 ile 51 arasındaydı ve 4 tanesinde de ayrıca pneumocystis carinii pnömonisi vardı. Teşhisten sonra geçen 2 yıl içinde hastaların 8 tanesi ölmüştü. Kaposi sarkomu gibi çok nadir bir tümörün böyle sıklıkla görülmesi çok dikkate değerdi.
Bunun arkasından California'dan başka bir haber daha geldi: Yeni 10 tane pneumocystis carinii pnömonisi daha görülmüştü. Bunlar da genç homoseksüel erkeklerdi ve yine ikisinde ayrıca kaposi sarkomu vardı.
Bunun üzerine ABD Georgia eyaleti Atlanta şehrinde bulunan Hastalıkları Kontrol Merkezleri Federal Bürosu bu konuyu ele aldı ve ne olduğu belirsiz bu yeni sendromu araştırmaya başladı. Binlerce homoseksüel incelendi. Hastaların hemen hepsinin amil-nitrit ve butil-nitrit gibi cinsel uyaranlar kullandığı düşünülerek, bu ilaçların hastalığa sebep olup olmadığı araştırıldı. Bir başka sebep, hipotezi de "immün sistemine yüklenmesi" ileri sürüldü. Buna göre, AİDS'ti hastalar, yıllardan beri çok sayıda eşle cinsel ilişkileri olan ve çeşitli zührevi hastalıklara tutulan kişilerdir. Ayrıca rektal yoldan giren sperma da buradaki çatlaklardan kana karışarak immün depresyon (çöküntü) yap-maktadır. Böylece uzun süreli yıpranmalar AİDS'i oluşturmaktadır.
Antikorlara, yani immünglobülinlere gelince: Bu hastalarda antikor yapımı devam etmektedir. Ancak, bu antikorların virüse karşı koruyucu etkileri yoktur. Antikorların miktarları normal, ya da artmış bulunmaktadır. İmmün sistem bozulduğu halde, antikor yapımının devam etmesi, T hücre yetersizliği nedeniyle, gereksiz antikor yapımının kontrol altına alınamayışındandır.
İmmün sistem tarafından salgılanan bazı maddeler de bu hastalarda anormallikler gösterir. "Lenfokin" denilen bu maddeler, bağışıklık hücrelerinin aralarında haberleşmede rol oynarlar. Bunlardan biri olan interlökin-2 (IL-2) lenfositlerin bölünüp çoğalmasını sağlayan ve mücadeleyi kolaylaştıran bir maddedir ve AlDS'li hastalarda azalmıştır.
Görüldüğü gibi, AİDS virüsüyle temasa gelmiş hastalarda vücutta bağışıklık sistemi bozulmuş ve vücut dışarıdan gelen çeşitli hastalık etkenlerine karşı savunmasız ve açık hale düşmüştür. Bu nedenle, biraz ileride göreceğimiz klinik tabloda yer alan çeşitli enfeksiyonlar AİDS'ti kişilerin yaşamasını imkânsız hale getirmektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkürler