Uçan Kasaba Masalı

Bir varmış, bir yokmuş... Zamanın birinde bir masal kasabası varmış. Bu kasaba dağların arasında bir yerdeymiş. Buradaki dağlar öyle dik öyle dikmiş ki bir noktadan, bir başka yere gitmeye olanak vermezmiş. Bu yüzden kasabada hiçbir yol yokmuş. Zaten buranın adı da Yolsuz kasabaymış.

Yolun ne olduğunu bilmeyen kasaba insanları birbirine gidip gelemiyormuş. Doğal olarak bu durum çeşitli sorunlara neden oluyormuş. Bu yüzden akrabalar görüşemiyor, hısımlar buluşamıyor, insanlar tanışamıyormuş. Ne kötü değil mi?

Kasabalılar, birbirlerine gidip gelme işini zamanla çözmüşler. Nasıl mı? Tabii ki uçarak...

Herkes kendine göre bir uçma aracı geliştirmiş zaman içinde. Kasabalıların kimi çalı süpürgesiyle, kimi yabasına binerek uçuyormuş. En çok da halı kullanılıyormuş uçma eyleminde. Evdeki eski halılar bu iş için yeterli oluyormuş tabii ki.

***

Gel zaman, git zaman... Uçmak, bizim Yolsuz kasabalılar için bir yaşam biçimi hâline gelmiş. Daha önceleri sonbaharda yaptıkları bağ bozumu şenliklerinin adını ve şeklini bile değiştirmişler. Bundan böyle bu eğlenceler, Uçuş Festivali olarak düzenlenmeye başlamış.

Uçuş Festivalinde herkes, aracını alıp meydana çıkıyor ve uçma yarışmaları yapılıyormuş. Zaman içinde Uçma Festivali çok gelişmiş. Seyircisi çoğalmış. Dereceye girenlere büyük ödüller konmuş. Bu yüzden kasabalılar, her yıl festival günlerini iple çekiyorlarmış.

Yıllardan bir yılda yine festival günleri gelip çatmış. Kasabalılar heyecan içinde hazırlıklara başlamışlar. Uçuş için çalı süpürgesi kullananlar, süpürgelerinin çalılarını yenilemiş; yaba kullananlar, yeni bir yaba yapmış; halı kullananlar, halılarının yırtıklarını örerek yamamış. Artık herkes büyük güne hazırmış.

Bizim Yolsuz kasabada kimsesiz bir oğlancık yaşıyormuş. Yok yok, bu oğlancık sizin sandığınız gibi kel değilmiş. Aksine tepesinde gür saçları varmış onun.
Bizim gür saçlı oğlan hayalperest biriymiş. Bu yüzden kitaplığında onlarca uzay, macera ve hayal romanı varmış. Bizimki gece, gündüz onları okur olmadık şeylere kafa yorarmış.

O yıl gür saçlı oğlan da yaklaşan Uçma Festivalini bekliyormuş. O da yarışmalara katılacakmış. Ancak onun ne çalı süpürgesi, ne yabası, ne de halısı varmış. Buna karşın hiçbir telâşı da yokmuş. Çünkü düşündüğü ilginç bir şey varmış ama ne?...

Arkadaşları da merak ediyorlarmış gür saçlı oğlanın ne yapacağını:
-Ne ile uçacaksın? Ortalıkta hiçbir araç göremiyoruz, diyorlarmış.
Gür saçlı oğlan kıs kıs gülüyor:

- O gün görürsünüz, diyormuş.

Sonunda beklenen gün gelmiş. İnsanlar, festivalin başlayacağı saatlerde kasaba meydanına gelmişler. Yarışmaya katılacak olanların yanlarında uçuş araçları hazırmış.

Kasaba yöneticisi kısa bir konuşma yapıp festivali başlatmış. Sonra.

- Uçma yarışlarına katılacak olanlar uçuş pistinde sıralansın, demiş.
Yarışmacılar kalabalıktan ayrılıp ileri çıkmışlar. Kimileri halısını yere serip üzerine oturmuş; kimileri de yaba ve çalı süpürgelerinin saplarına, ata biner gibi binmişler. Yarışmacıların en sonunda bizim gür saçlı oğlan varmış. Doğal olarak onun yanında hiçbir şey yokmuş.

İzleyenler, gür saçlı oğlanın bu hâline bakıp şaşırmışlar. Kasaba yöneticisi de merak içindeymiş:

- Evlâdım sen de mi yarışmacısın, diye sormadan edememiş.

Gür saçlı oğlancık kendinden emin bir şekilde:

- Evet, ben de yarışacağım, diye karşılık vermiş

Kasaba yöneticisinin şaşkınlığı daha da artmış:

- Yanında herhangi bir araç göremiyorum. Neden, diye sormuş.
Gür saçlı oğlancık, yöneticiye yanıt vermemiş. Aşağı eğilip oralardaki bir dal parçasını eline almış, onunla çevresine bir metre çapında bir daire çizmiş.
Kasabalılar gibi yönetici de ilgiyle izliyormuş onu:

- O da ne, diye sormuş.

- Uçan daire, diye yanıtlamış gür saçlı çocuk.

- Onunla mı uçacaksın?

- Bütün uzaylılar bununla uçuyor.

- Ama burası uzay değil, biz de uzaylı değiliz.

- Yanılıyorsunuz, burası uzay, biz de uzaylıyız. Örneğin marslılar da bize uzaylı diyorlarmış.

Gür saçlı oğlancığın son sözleri herkesi güldürmüş. Çaresiz yönetici de başını iki yana sallayarak işine dönmüş. Yanında getirdiği kafesi yukarı kaldırmış. Kafesin kapağını açıp içindeki kerkenez kuşunu dışarı çıkarmış. Onu yarışçılara gösterip:

- Bunu yakalayıp bana getiren yarışı kazanıyor, demiş.

Kerkenez kuşunu bulutlara doğru savuran yönetici yarışçılara dönüp:

- Bir, iki, üç, demiş. Fırlayın, yarış başladı.

Bir anda ortalık karışmış. Halılar altlarındaki tozları savura savura havalanmış, yaba ve süpürgeler yukarı fırlamış. Ya bizim gür saçlı oğlancık?...

Gür saçlı oğlancığın hâlini hiç sormayın. Ortalıktaki toz, duman sıyrılınca kasabalılar onu dairesinin üzerinde oturuyor olarak görmüşler. Şaşkın bir hâldeymiş.

- Allah Allah neden uçmadı benim dairem, diye mırıldanıyormuş. Oysa bütün uzaylılar uçmak için daire kullanıyordu. Romanlar öyle yazıyor...

Yolsuz kasaba kahkahalarla çınlarken bizim gür saçlı oğlancık mahcubiyet içinde evine kaçmış. Bir daha da daireye binip uçmaya kalkışmamış. Bu iş için evdeki halıyı kullanmış.

Ahmet Yozgat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler