Vatikan'ın Kabusları Prof. Dr. Ramazan Özey

Roma Katolik Kilisesinin ruhani lideri Papa 16. Benedict, Almanya ziyareti sırasında 12 Eylül 2006 Salı günü Regensburg İlahiyat Fakültesinde akademisyenlere hitaben yaptığı konuşmada Medine döneminden itibaren Hz. Muhammed ve Müslümanların dini yayma konusunda şiddeti bir yöntem olarak benimsedikleri iddiasında bulunmuştu. "İslam'da Tanrı ile akil arasında ayrılmaz bir bağ yok" sözlerini de sarf eden Papa'nın bu çıkısına tüm dünyadan "cahilce yapılmış bir açıklama" yorumu yapılmıştı. 14. yüzyılda yaşamış Bizans İmparatoru Manuel Paleologos'tan alıntı yapan Papa, "Hz. Muhammed'in yeni bir şey getirmediğini, getirdiklerinin ise inancını kılıçla yaymak gibi insanlık dışı ve şeytani şeyler olduğu" suçlamasını yapmıştı. Papanın olay yaratan sözlerinin tamamı şöyleydi: "14. asırda yaşamış olan Bizans İmparatoru Paleologos'un, "Muhammed, sadece kötü ve insanlık dışı şeyler getirdi." ifadelerini kullanmıştı.


Yakınlarda Bizanslı bilge imparator İkinci Mihail Paleologos'un diyalogunun Prof. Theodore Khoury (Muenster) tarafından yayımlanan bölümlerini okuduğum esnada, Tanrı'nın doğasına ilişkin akil ile düşünürken, zihnime gelenler şunlar oldu:

Bu, muhtemelen bir kış mevsiminde 1391'de Ankara yakınlarında eğitimli bir Farisi ile Hıristiyanlık, İslam ve ikisinin geçerliliği hakkında yapılmış bir diyalogdur. Bu diyalog, bilahare 1394–1402 arasında, Konstantipolis kuşatması sırasında, muhtemelen bizzat imparator tarafından kaleme alınmış olmalı. Kendi açıklamalarının Farisi muhatabınınkilere oranla çok ayrıntılı olması da bundan kaynaklansa gerek. Diyalog, Kitab-i Mukaddes ve Kuran'da mevcut dinin yapıları üzerinde odaklanıyor. Özellikle Tanrı imajı üzerinde duruluyor.

Doğal olarak, üç şeriat ya da üç hayat düzeni diye de adlandırılan Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kuran arasındaki ilişkilere de değiniliyor. Bu derste benim bahsetmek istediğim konuya gelince... Ben, din ve akil çerçevesinde, diyalogun bütünü içerisinde oldukça marjinal bir yer işgal eden tek bir konuya değineceğim. Zira bu beni çok etkiledi ve de bunu konuya ilişkin düşüncelerim için bir kalkış noktası olarak kullanacağım. Prof. Khoury'nin yayımladığı diyalogun yedinci bölümünde imparator, cihat, kutsal savaş konusuna değiniyor. İmparator, (Kuran'daki) 2. suretin 256. ayetinde, 'Din konusunda zorlama yoktur' denildiğinden elbette ki haberdardı.

Uzmanlar, bunun başlangıç dönemindeki surelerden biri olduğunu söylüyorlar. O dönemde Muhammed, güçsüzdü ve de tehdit altındaydı. Ama imparator, doğal olarak, kutsal savaş konusunda müteakip dönemlerde gelişmiş ve Kuran'da belirlenmiş diğer düzenlemelerden de haberdardı. İmparator, ayrıntılara dalmaksızın, bir Kitap sahibi olanlar ile 'acımasızlar' arasındaki davranış farkını izah etmek için, bizi hayrete düşüren sert bir üslupla muhatabına, genel anlamıyla din ve şiddet ilişkisi bağlamında basit bir temel soru yöneltiyor: 'Hadi bana Muhammed'in yeni olarak ne getirdiğini göster! Bu konuda, kendisinin vaaz ettiği dini kılıç ile yayma emri türünden kötü ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın'.

İmparator, böylesine ağır bir ifade kullanmasının ardından, dini şiddet aracılığıyla yaymanın neden akil dışı olduğunu ayrıntılı biçimde izah ediyor. şiddet, Tanrının doğasına ve ruhun doğasına zıttır. İmparator diyor ki, 'Tanrı kandan hoşlanmaz. Akla göre davranmamak, Tanrının doğasına zıttır. Din, bedenin değil, ruhun ürünüdür. Dolayısıyla birini dine çekmek isteyen kişinin, şiddet veya tehdide değil, iyi konuşmaya ve doğru bir şekilde akil yürütmeye ihtiyacı vardır. Makul bir insani ikna edebilmek için, ne kola ihtiyaç vardır, ne vurabilecek bir şeye, ne de bir insani ölümle tehdit etmeye yarayacak başka bir araca!.

Bu diyalogda, şiddet aracılığıyla dine çekmeye muhalefet bağlamında en önemli husus sudur: Akla göre hareket etmemek, Tanrının doğasına zıttır. Yayıncı Theodore Khoury, yorumunda diyor ki: Grek felsefesi içinde yetişmiş imparator için bu son derece net bir konudur. Ama Müslümanlık öğretisinde ise Tanrı mutlak anlamda aşkındır. Onun iradesi bizim kategorilerimizden tümüyle bağımsızdır. Buna akillilik, makuliyet de dâhildir. Khoury, bu bağlamda ünlü Fransız İslambilimci R. Arnaldez'in bir eserine de bir atıfta bulunuyor. Buna göre İbn-i Hazm, isi, Tanrıyı kendi kelamından bağımsız olmaya kadar götürerek, O'nun bize hakikati açıklamak gibi bir zorunluluğu dahi olmadığını belirtiyor. Eğer o irade buyurmuş olsaydı, insan putperestliğe de tabii olmak zorundaydı diyor".

Bu sözlerin ardından Türkiye Diyanet İşleri Başkanı sert bir açıklama yaptı ve Papa'yı özür dilemeye davet etti. Benzer çağrıyı Türkiye Başbakanı yaptı. Papanın sözleri, İslam Dünyasında büyük tepkilere yol açtı. Papa'nın konuşması, Mısır'ın El Ahram gazetesinde de, İslam dini ve tarihi konusundaki bilgi eksikliğinin göstergesi olarak yorumlandı. Hindistan'daki Ulusal Azınlık Komisyonu, Papa'nın sözlerinin 'orta çağın haçlı seferi' çağrısı gibi yankılandığını duyurdu. Endonezya'daki ikinci büyük İslami örgüt Muhammadiye'nin Başkanı Din Syamsuddin de 'Papa'nın açıklamalarının akıldan yoksun olduğunu gösterdiğini' söyledi. Lübnan'daki Şii lider Büyük Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlallah, Papa'nın sözlerini kınayarak, özür dilemesini istedi. Almanya Müslümanları Merkez Konseyi Başkanı Alman Mayzek de, "Kilise başkalarının aşırılıklarını eleştireceğine kendi kanlı geçmişine baksın: Müslümanlara karşı haçlı seferleri, Güney Amerika'daki kanlı din savaşları, Hitler rejimi, kutsal savaş ifadesini üreten Papa 2. Urban..." diye açıklama yaptı.

Ankara'daki Vatikan Büyükelçiliğinden "Eğer Papa, Türkiye veya Türk halkına karşı bir şey söylemiş olsa tepki gösterilir. Ancak dine ilişkin bir şey söylenirse durum farklı. Türkiye, bir din devleti değil, laik bir devlettir. Laik bir ülkenin, dini açıklamalara göre politika belirlemesi beklenemez" açıklaması yapılmıştır.

Türkiye Katolik Piskoposlar Kurulu Başkanı Başpiskopos Ruggero Franceschini, Roma Katolik Kilisesinin ruhani lideri Papa 16. Benedict'in Almanya'da yaptığı konuşmada, İslam'ı incitici bir boyut bulunmadığını ileri sürmüştür. Başpiskopos Franceschini, "Radio24" adli bir İtalyan radyosuna verdiği demeçte, "Papa, zerre kadar İslam'ı incitmek istemedi. Papa 16. Benedict, Regensburg'taki konuşmasında, basit bir şekilde, Tanrının oğullarının birbirlerini öldürmemeleri gerektiğini söylüyor" demiştir. Papanın bu konudaki düşüncelerinin yeni bir şey olmadığını belirten Franceschini, "Ratzinger, henüz kardinal olduğu dönemde Münih'te ve Roma'da zaten vermiş olduğu bir dersi tekrarlamaktan başka bir şey yapmadı" diye konuşmuştur.

Peki, Papa 16. Benedict, durum dururken neden böyle bir açıklama yapma gereğini duymuştu? Papa neden İslam'a ve Müslümanlara saldırma ihtiyacı hissetmişti? Papa, İslam'a saldırma cesaretini nereden ve kimlerden almıştı? Papa 16. Benedict, Papa 2. Urban gibi kâbus mu görüyordu? Papa 16. Benedict, Papa 2. Urban gibi, 21.Asrin haçlı Ordularının toplanmasını mi istiyordu? Papa 16. Benedict ile Bush arasındaki ilişki neydi? Papa 16. Benedict, A.B.D ve AB'nin dünya işgalinin dinde yerini mi sağlamlaştırmak istiyordu? Galiba, Papa 16. Benedict, Papa 2. Urban'in yolundan gidiyordu. Hıristiyan Bati dünyasında, laiklik elden gitmiş, din ile devlet isleri birbirine karışmıştı. Papa'nın asil niyetinin dünyada Hıristiyanlığın hakim olması için kılıcını çekmişti.

Papa 16. Benedict, Afganistan ve Irak'ı işgal eden A.B.D'yi manevi yönden moral sağlamak için kolları sıvamış, ağzına geleni söylemiştir. Öte yandan A.B destekli A.B.D'nin, İran'ı işgal etmesi için sinyal göndermiştir ve haçlı ordularının tüm dünyayı işgal edinceye kadar savaşmaları emrini vermiştir. Çünkü Papa 16. Benedict, Vatikan'ın gizli ve muammalı odalarında önceki meslektaşları gibi kâbus görmeye başlamıştır. Papa 16. Benedict, neden sık sik kâbus görmeye başlamıştır? Bu soruyu, kâbusun ne olduğunu ve Vatikan'ın kâbuslarını açıklayarak cevaplamaya çalısalım.

Vatikan'da Neden Kâbus Görülür?

İnsanoğlu dünya hayatinin yaklaşık üçte birini uykuda geçirmektedir. Bu da 75 yıllık bir ömrün 25 yılı demektir. Uyku, günlük çalışmalardan yorgun düsen insan bedeninin ve sinirlerinin dinlenme zamanıdır. Uyku sırasında, kişinin bilinçaltında düşüncelerinin, özlemlerinin ya da isteklerinin bir film şeridi gibi göz önünden geçtiği varsayılır ki buna rüya denilir. Freud'a göre bilincin gizlediği, tamamen sakladığı olgular ortaya çıkabilmek için yol aramaktadır. Bunlardan bazıları da rüyalar haline girerek kendilerini gösterir. başka bir açıklamaya göre ruh bedenden ayrıldığı zaman, yaşanan olayların tümüne rüya denilmektedir. Rüyalarda yaşananlar inanılmayacak kadar hızlı gelişir. Bir kaç dakikalık rüya esnasında bile çok uzun sürdüğünü sanılan garip, şaşırtıcı ve çok değişik olaylar birbirlerini izler, bu nedenle rüyada zaman kavramı oluşmaz.

Uyku birkaç devreden oluşmaktadır. Uykusu gelen insan yatağına yatar ve gözlerini kapatır. Kısa süre sonra göz kapakları belli belirsiz titremeye baslar. İnsan o sırada uykuya dalmış ve rüya görmeye başlamıştır. Rüyalar renkli ya da siyah beyaz olabilir. İnsanların çoğu, siyah beyaz rüya gördüklerini söylemektedir.

Kafası yorgun, devamlı bir konuyla ilgilenen kimse uyuduğunda rüyasında karmakarışık şeyler ya da ilgilendiği, önem verdiği konuyu görebilir. Bu tür korku ve sıkıntı veren kötü rüyalara, kâbus veya karabasan denilir. Kâbus; acı, korku ve sıkıntı verir.

olduğu gibi çıkan rüyalar, genellikle sezgisi güçlü olan kişilerin rüyalardır Buna "Gerçek Rüya" adi verilir. Birde günlük olarak görülen rüyalar vardır. Uyuyan kimse rüyasında birçok şey görür ve sabah uyandığında da bunlardan bazılarını hatırlar.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed (a.s); "Rüya üç kısımdır: Bir kısmı; âdemoğlunu üzmek için şeytandan olan korkulardır; bir kısmı, kişinin uyanıkken kafasını meşgul ettiği şeylerdendir; bunları uykusunda görür; bir kısım rüyalar da var ki, onlar peygamberliğin 46 cüzünden birini teşkil eder" buyurarak rüyaları Rahmani ve şeytani günlük meşelerden kaynaklanan rüyalar diye üç kısma ayırmıştır.

Çocuklar rüyalarında genellikle büyüdüklerini görürler. Gençlerin rüyası heyecanlarının tezahürüdür. Yetişkinler, daha ziyade günlük sıkıntılarını rüyalarına taşırlar. Yaşlıların rüyası ise, uzun bir ömrün dışa vurumu seklinde oluşur. İşte bu açıklama Vatikan'da neden sık sık kâbus görüldüğünü açıklamaktadır. Ömrünün son demlerine kadar sadece Hıristiyanlığın öğretilerini ve diğer dinleri kötüleyen kitapları defalarca okuyan ve haçlı Seferlerini anlatan hikâyeleri okuya okuya ezberleyen kişiler topluluğu, elbette belli bir yastan sonra kâbus görmeye başlayacaktır. Hele, Hıristiyanlığın merkezi olduğu Avrupa'da İslamiyet'in hızla yayıldığını görmeleri, gördükleri kâbusun şiddetini iyice artırmaktadır.

Vatikan'ın Kimliği

Bilindiği üzere, Vatikan bir din devletidir. Vatikan (Pontificio), İtalya'nın Roma şehrinde bulunan, Hıristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan devlettir. İtalya Devleti ile Kilise arasında Patti Lateranensi antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile ülkenin resmi dininin Katolik dini olduğu ve Roma'nın kutsal bir şehir olduğu ilan edilerek 11 Şubat 1929 tarihinde bağımsız devlet olmuştur.

İtalya'nın tarihi ile hemen hemen ayni tarihe sahip olan, dünya Katolik dininin merkezi kabul edilen 44.000 m² lik (0,44 km2) alana sahip Vatikan (Pontificio), ruhban sınıfı tarafından yönetilir. Devlet başkanı Papa'dır. Devlet başkanı; Papa 16. Benedict (24 Nisan 2005)'tir. 2006 yılı tahmini nüfusu 932 kişidir. Nüfusun gelişme oranı % 0,01'dir. Para birimi; Avro (Euro), resmi dilleri ise; İtalyanca, Latince ve Fransızcadır.

Papa'nın kabul günü genellikle haftada bir kez çarşamba günleri Vatikan şehrinde, yazın ise Roma'ya yaklaşık 40 km. uzaklıktaki Castel Gondolfo'da gerçekleştirilir. Katolik dinine mensup olanların bağlı olduğu kiliseden bir yazı getirmesi istenmektedir. Papa'nın kabul gününe katılacak kadınlar, uzun kollu, başı kapalı ve sade giysiler giymek zorundadırlar. Koyu renkli veya dikkati çekmeyen elbiseler tercih edilir. Erkeklerin ise koyu renkli ceket ve kravat ile katılmaları uygun görülmektedir.

Vatikan devletinin bütçesi; Katoliklerden kesilen kilise vergisi, aidatlar, bağışlar, şirket gelirleri, hisse senedi-tahvil-bono gelirleri, bankacılık ve faiz gelirleri, hediyelik eşya satışlarından elde edilen gelirlerle, basın yayından elde edilen reklâm gelirlerinden oluşmaktadır.

Vatikan'ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200'den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır.

Vatikan'da etkileri ve güçleri tartışılamayacak başlıca birkaç akim vardır. Bunlardan ikisi laik, diğerleri dinsel niteliktedir. Laik akımlar OPUS DEI (Tanrı'nın İsleri ) ile Malta Şövalyeleri'dir. Dominiken tarikatı için en önemli husus kurum olarak Kilise'nin sürekliliğinin korunması ve her koşul altında savunulmasıdır. Dominikenler, "Önce Kilise" diyen tarikattır. Fransiskenler ise; sözde yoksullardan yana, din adına karşılıksız çalışan kesişler topluluğudur. Cizvitler tarikatı; Katolik âleminin entelektüelleri olarak bilinir. Cizvitler için önemli olan Papalık Makamıdır. Papaların kendileri veya Kilise'nin kendisi değil, Papalık Makamının korunması ve savunulması öncelik taşımaktadır.

Hıristiyan Dünyasının Kâbusları

Hıristiyan dünyasının kâbusları, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde başlamıştır. Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra gerçek incilin tahrif edilmesi, havarilerin gördükleri en büyük kâbustur. Havariler arasındaki çekişmeler, gerçek incilin ortadan kaybolmasına yol açmıştır. Ve bundan birbirinden oldukça farklı sonra çok sayıda İncil yazılmıştır. Hz. İsa'nın doğumundan 325 yıl sonra İznik konsilinde, 100 tane İncil'den 4 tanesi seçilmiş ve bunlar otantik ve ilahi kitap olarak kabul edilmiştir. Bu dört İncil'de cümle kuruluşları arasında söz ve cümle benzerliği bulunmamakta ve birbirlerinden oldukça farklı görülmektedir. Öte yandan İznik konsili tarafından kabul edilen dört İncil kaybolmuş ve günümüzdeki İnciller bunların kopyası olduğu söylenmektedir. Dört incilin ilk nüshaları ile kopyaları arasında 250 yıllık bir zaman boşluğu bulunmaktadır. Yani günümüzdeki incilerin ilk kopyası Miladi 570'li yıllara denk gelmektedir ki, bu yıllar, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a)'in dünyaya geldiği yıllardır.

İslamiyet'in gelişi ve yayılmasıyla birlikte, Hıristiyan dünyası büyük bir korku ve endişeye kapılmış ve kâbuslar görmeye başlamıştır. İslam dünyasının coğrafi sınırları genişledikçe, Hıristiyan din adamlarının (papa, papaz, rahip, rahibe) kâbuslarının şiddeti artmıştır.

Afrika'da faaliyet gösteren bir İngiliz misyonerine ihtiyar bir Afrikalının (20.yüzyılın başlarında Afrikalı bir aydın olan Jomo Kenyatta), söylediği su söz çok manidardır. İhtiyar Afrikalı İngiliz misyonerine diyor ki: "-Siz memleketimize geldiğiniz zaman, bizim toprağımız; sizin ise, mukaddes kitabiniz vardı.


Şimdi ise bizim mukaddes kitabimiz, sizin ise toprağınız var." Evet, öyle oldu. Bugünkü Afrika'nın siyasi coğrafyası bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Papa 2.John Paul 24 Aralık 1999 milenyum mesajı şöyleydi; "Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika. Üçüncü bin yılda hedef Asya'dır." Hedef belirlenmiştir. Önümüzdeki bin yılda A.B.D ve A.B, Asya kıtasının tümünü işgal edecektir.

Papa 6.PAUL 6 ağustos 1964 tarihinde; "Kilisemiz insanların mutluluğu içindir. Dinler arası diyalogun bizim için anlamı bütün insanları İncil'e ve kiliseye yani Hıristiyanlığa ulaştırma yoludur" diye bir açıklama yapmıştır. Dinler arası diyalogun asil amacı, demek tüm dünyanın Hıristiyanlaştırılmasıymış.

Papaların Kâbusları ve haçlı Seferleri

Doğu Hıristiyanlığın temsilcisi Bizans İmparatorluğu (395-1453), 1071 yılında Selçuklu Devleti (1038-1194) ile yaptığı Malazgirt Savaşı'nda yenilince, Türklere Anadolu kapıları açılmıştır. Selçuklu akıncıları, birkaç yıl içinde Anadolu'nun bati kıyılarına ulaşmış ve Bizans'ın başkenti olan İstanbul'u zorlamaya başlamışlardır. Türklerin, 1075'te Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurup, İznik'i başkent yapmaları, Avrupa'nın en büyük Hıristiyan devleti olan Bizans'ı kökünden sallamaya başlamıştır. Bu durum Avrupalıları ve özellikle papayı telâşa düşürmüştür. Papa İkinci Urbanus, kâbuslar görmeye başlamıştır. Çünkü Bizans'ın düşmesi, Türklerin Avrupa'ya hâkim olmasına yol açacaktı. Büyük Selçuklu Sultani Melikşah'ın vefatından sonra, iç karışıklıkların olması vefat etmiş, iç karışıklıklar bas göstermiştir. İç karışıklıklar Papa İkinci Urbanus'u Hıristiyanları birleştirerek Müslümanların üzerine saldırtmaya teşvik etmiştir. Papa İkinci Urbanus ve diğer papazlar, Kudüs şehrini, Türklerin elinden almak için faaliyete başlamışlardır. Sadece Pierre L'Ermite isminde yoksul bir Fransız kesişi, etrafına 50.000 Fransız toplamıştır. Bunlar, Almanya'ya gelince, kendilerine 50.000 Alman serserisi daha katılmıştır. Macaristan'da ve Balkanlarda daha da çoğalan bu çapulcu ordusu (600.000), 1096–1270 seneleri arasında tertiplenen sekiz haçlı seferinin ilk ordusu olmuşlardır. Anadolu'yu Türklerin elinden almak ve Kudüs'ü işgal etmek için, dokuz defa haçlı seferi düzenlenmiştir. Her bir haçlı seferinde, papalar ve papazlar büyük rol oynamıştır.

İkinci haçlı Seferi (1147–1149); papa Eugenius'un teşviki ve papaz Saint Bernard'ın propagandası neticesinde, Üçüncü haçlı Seferi (1189–1192); Papa Üçüncü Clemens'in teşvikiyle, Dördüncü haçlı Seferi (1204); Papa Üçüncü Innocentius'un çağrısı, Foutges de Neville'nin propagandası neticesinde yapılmıştır. Papa III. Urban, 1187'de Selahattin Eyyubi'nin Haçlıları büyük bir bozguna uğratarak Kudüs'e girdiğini haber alınca üzüntüden vefat etmiştir.

Besinci haçlı Seferi (1217–1221) Papa Üçüncü Honorius'un, Altıncı haçlı Seferi (1228–1229); Papa Dokuzuncu Gregorius'un teşvikiyle gerçekleşmiştir. Papalık makamı, haçlı seferlerin masraflarını karşılamak gayesiyle, Hıristiyanların ruhanî isleri için vergi almak âdetini çıkarmıştır. Bulunduğu çevrenin kilisesine vergisini vermeyenler, Hıristiyanlıktan aforoz edilmişlerdir.

haçlı Seferlerinde, Avrupalı çapulcuların yaptıkları zulüm ve insanlık dışı davranışlar akil almaz boyutlarda olmuştur. Fransa Enstitüsü üyelerinden Funde Brentano'nun "Les Croisades" adındaki eserinde, İlk haçlı seferinin Pierre L'Ermite (Piyer Lermit) idaresindeki öncü kuvvetleri 1096 tarihinde İstanbul önlerine geçirilip Türklere karşı sevk edilince, İznik civarında ellerine geçirdikleri masum çocukları pişirmek için parçalıyorlar veyahut kazıklara geçirerek ateşte kızarttıklarını yazmaktadır. Yine ayni yazar söz konusu eserinde, Halep'in "Maarra" kasabasının haçlılar tarafından kuşatılması sırasında haçlıların yaptıklarını su şekilde özetlemiştir; "Türk şehitlerinin cesetlerini doğrayıp etlerini kızartarak yiyorlardı. Açlık öyle bir hal almıştı ki, halk tabakasına mensup olan haçlılar kasaba civarındaki 15 günü geçen bir zamandan beri serili duran kokmuş Müslüman cesetlerini büyük bir iştahla yemek zorunda kaldılar."

Hıristiyan Çocukların Kâbusu

Bütün haçlı seferleri arasında en hüzünlüsü ve en anlamlısı çocukların haçlı seferleridir. Asırlar boyunca, Avrupa'da, anneler ve babalar, "Barbar Türkler Geliyor. Barbar Müslümanlar geliyor. Seni yiyecek" diye çocuklarını korkutarak büyütmüşler. Müslüman ve Türklerle korkutularak büyüyen çocukların bilinçaltlarında "korku ve endişe" yerleşmiş, sık sik kâbuslar görmeye başlamışlardır. Almanya'da ailesinin ve kilisenin telkinlerinden etkilenen Nikolas adli bir çocuk, kutsal topraklara gitme amacıyla bir grup çocuğu toplamış, ancak bu çocuklar (haçlı ordusu) Avrupa'dan bile çıkamadan dağılmışlardır.

1212'de, Fransa'da 12 yaşlarında yoksul, dağlarda çobanlık yapan Etienne (Istefanos), yeni haçlı seferine çocukları çağırmaya başlamıştır. Etienne, büyüklerin yenilmesine rağmen çocukların Tanrı'nın yardımıyla Kudüs'ü ve Filistin'i kurtaracaklarını söylemiştir. Musa'nın yaşadığı dönemdeki gibi, Kızıldeniz'in onların önünde yarılacağını duyurmuştur. Etienne bu mesajı bir buçuk ay duyurduktan sonra, birçoğunun 12 yaşından küçük olan 30.000 çocuğu toplamıştır. Çocuklar Fransa'nın güney kıyısına, Marsilya limanına gitmişlerdir. Çocukların çoğu yedi gemiye binip denize açılmışlardır. On sekiz yıl boyunca onlardan hiç haber alınamamıştır.

Geçmişte Kâbusun dışa Vurumu

Bebeklik yıllarından itibaren Müslüman ve Türk korkusu ile büyütülen Avrupalı çocuklar, çocukluk yıllarından itibaren kâbuslar görmeye başlamışlardır. Bilinçaltlarına yerleşen Müslüman ve Türk korkusu, kin ve nefrete dönüşmüş ve böylece kâbusun dışa vurumu, çok şiddetli ve dehşet verici olmuştur.

Hıristiyan Avrupalıların kâbuslarının dışa vurum sekline, acı bir örnek Endülüs'te yaşanmıştır. İspanya'daki sonuncu İslâm devleti olan Endülüs Devleti, 2 Ocak 1492'de İspanyolların eline geçmiştir. Hıristiyan İspanyollar, Endülüs Devleti'ni yıkınca, görülmemiş bir vahşet ile ilim merkezi olan Endülüs'teki Müslümanları yok etmişler, essiz sanat eserlerini tahrip etmişlerdir. Avrupa'nın en büyük ve medenî şehri olan Gırnata, korkunç yağmalara maruz kalmıştır. dünyanın en büyük kütüphanelerinden olan ve birkaç yüz bin kitabi bir araya getiren Gırnata Kütüphanesi'nin kitapları, Kardinal Cisneros'un emri ve Kral ile Kraliçe'nin tasvibiyle şehrin büyük meydanında tamamen yakılmıştır.

Dominiken Tarikatına mensup olan ve 1484 – 1566 Güney Amerika'da Emperyalizme karşı mücadelenin simgesi olmuş, bir İspanyol rahibi olan Papaz Bartolome de Las Casas 1542'de, İspanya Prensi II. Philip'e anılarını takdim etmiştir. Las Casas, anılarının bir bölümünde şunları kaydetmiştir; "İspanyollar atlarıyla, kılıçlarıyla ve mızraklarıyla yerlileri kolayca savuşturup öldürdüler ve onlara karşı her türden vahşeti sergilediler. Yerli yerleşim bölgelerine zorla girerek, küçük çocuklar, yaşlı erkekler, hamile kadınlar, hatta yeni doğum yapmış kadınlar dâhil karşılarına çıkan herkesi katlettiler. Şiddetle vurarak parça parça kestiler, Sürüler halinde ağıla toplanmış koyunlar gibi karınlarını yardılar. Bir adamı tek bir darbede ikiye bölüp bölemeyeceklerine veya bir kişinin başını gövdesinden ayırıp ayıramayacaklarına ya da tek bir balta darbesiyle bağırsaklarını çıkarıp çıkaramayacaklarına dair bahislere bile girdiler. Memeden kesilmemiş bebekleri ayaklarından tutup annelerinin göğüslerinden ayırdılar ve bas aşağı kayalara çarptılar. Bütün bunlar olurken diğerleri ise gülüp eğleniyorlar, bebekleri omuzlarının üzerinden bir nehre atıp, "Kıvran, seni gidi küçük velet!" diye bağırıyorlardı. Yollarına çıkan herkesi öldürdüler, fırsat buldukça bir kadını ve bebeğini tek bir hamleyle kılıçtan geçiriyorlardı. Kimseyi sağ bırakmadılar, kurbanlarını ayaklarından asabilmek için özellikle ters "L" seklinde geniş darağaçları kurarak bir defada on üç tanesini birden diri diri yakıyorlardı. Vücutlarına kuru saman bağlayıp ateşe veriyorlardı. bazılarını öldürmeyip bileklerini kesiyorlar, ellerini öylece asili bırakıp onlara, "Bu mektubu al" diyorlardı. Amaçlan, onları böyle zavallı durumlara düşürerek, tepelerde gizlenenleri tehdit etmekti. Yerli liderleri ve eşrafını ise yere çakılı iki yaba üzerine oturtulmuş dal parçalarından oluşan, bir tür demirden düz ızgaraya bağlayıp, kısık ateşte kızartıyorlardı. Yerli liderler, yavaş yavaş ölürken çaresizlik içinde inliyorlardı. Zavallıcıkların inlemeleri İspanyol komutanın uykusunu bölmüştü. Hemen esirlerin boğulması için talimat verdi. Ancak, ortalama sıradan bir cellâttan daha kana susamış olan infaz müfrezesinin basındaki iki adam, onları boğarak eğlencesini yarıda kesmek istemiyordu. Bu yüzden gürültü yapmalarını engellemek için bizzat kendi elleriyle ağızlarına tahta tıpa yerleştirdi ve kendi cani istediği zaman ölmeleri için ateşi artırdı. Bütün bu olanları ve başka olayları kendi gözlerimle gördüm. Yerlilerin bir kısmı, bu merhametsiz ve insafsız katillerin pençesinden kurtulmak için tepelere ve dağlara kaçınca, insan türünün bu amansız düşmanları, izlerini bulmak için av köpeklerini eğittiler. Bir yerliyi görür görmez saldırıp ısıran, parçalara ayırıp adeta bir avı yer gibi etlerini silip süpüren bu vahşi köpekler, yerlilere çok zarar verdi; katliama ortak oldular. Ara sıra da olsa yerliler bir Avrupalıyı öldürdüğünde (ki kendilerine karşı islenen suçların büyüklüğü göz önüne alınırsa buna hakları da vardı), İspanyollar kendi aralarında gayri resmî bir anlaşma yaparak öldürülen her Avrupalı için yüz yerlinin idam edilmesine karar veriyorlardı…"

Bugünkü Vatikan'da Kâbusun dışa Vurumu

Bugün Vatikan'da yasayan Hıristiyan din adamlarının tümü, Avrupalı tarihçiler tarafından taraflı olarak kaleme alınan tarihte yaşanmış hikâyeleri okuyarak vakitlerini geçiriyorlar. Dünya geçimleri, kiliselerin Katoliklerden kesilen vergilerle fazlasıyla karşılandığı için, ömürlerini saçma hikâyeleri okumakla ve aralarında tartışmakla geçiriyorlar. Papa ve etrafındaki papazlar, sürekli korku romanı okuyan bir kişinin ruh haline bürünmüşler ve sürekli kâbus görüyorlar. Kâbus görmeleri gayet doğaldır. Çünkü bilinçaltlarına sürekli olarak Hıristiyanlık dışında diğer din mensuplarına karşı büyük kin ve nefret uyandıran saçma sapan hikâyelerle dolduruyor. Öte yandan Hıristiyanlığın merkezi olarak gördükleri Avrupa'da Hıristiyanlığın gerilemesi ve buna karşılık İslamiyet'in hızlı yayılışı, Papa ve Papazları iyice çılgına çeviriyor ve saldırganlaştırıyor.

Papa ve papazlar, İslamiyet'in hızlı yayılısını önlemek için çok değişik tedbirler alıyorlar. Almanya'da yayımlanan Welt Am Sonntag gazetesi 30 Mayıs 2004 tarihli nüshasında, "Milyonlar Muhammed'e karşı" manşetiyle yayınladığı bir raporda, Vatikan'ın, İslam'ın yayılmasını engellemek ve Hz. Muhammed'i karalamak için Katolik Kilisesi'ne bağlı ve dünyanın dört bir yanında şubeleri olan ve gizli misyonerlik faaliyeti yürüten bir örgüte "Congregation for the Evangelization of Peoples (İnsanları Evangelist Yapma Cemaati), milyar dolarlık fon tahsis ettiğini yazmıştır. Ancak bütün çabalar boşa gitmiştir. Katoliklerin merkezi olan İtalya'da, İslamiyet ikinci büyük din olmuştur. Bugün İtalya'da Katolik dininden sonra en önemli ikinci din 2.000.000'den fazla kişi ile Müslümanlıktır. Bunun nedeni, özellikle Kuzey Afrika'dan ve son zamanlarda Balkanlar ile Orta Doğudan gelen göçlerdir. Ülkede, validesi, metodist, battisti, luterani gibi farklı gruplara ayrılan Protestanların sayısı 200.000, Yahudilerin sayısı 36.300, Budistlerin sayısı 30.000, Ortodoksların sayısı ise 20.000 civarındadır. "Testimoni di Geova" diye adlandırılan ve Katolik dininden ayrılan bir gruba mensup kişilerin sayısı ise yaklaşık 300.000'dir. Ayrıca, Fransa ve Almanya gibi büyük Avrupa devletlerinde de İslamiyet ikinci büyük din haline gelmiş ve Müslümanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu durum karşısında, Vatikan'daki papa ve papazlara, karabasanlar sarmıştır. Bugün Vatikan'ın odalarında hayaletler dolaşmaktadır. Papazlar her gece kâbuslar görmekte ve sabahları dehşet ve korku içinde uyanmaktadırlar. Bu nedenle, Papa, kardinallerin ve diğer papazların İslamiyet'e karşı saldırıları aralıksız devam etmektedir.

Papa XVI. Benedict'in Kâbusları

Bugün Katolik dünyasının lideri, Alman Kardinal Joseph Ratzinger'dir ve Papa 16. Benedict adini kullanmaktadır. 80 yaşına ulasan Papa16. Benedict, Katolik âleminin 265. Papa'sı olmuştur. diğer papalar gibi 16. Benedict de, Müslümanlara ve Türklere karşı kâbuslar görmeye başlamıştır. 14 yaşında Nazi hareketine katılmış olan Alman asıllı Papa Joseph Ratzinger, Almanya'da Passau'ya bağlı Marktl am Inn'de 16 Nisan 1927'de dünyaya gelmiştir. Ratzinger'in rahiplikte karar kılması 1951 yılında olmuştur. Felsefe ve ilahiyat eğitimi gören Ratzinger, 1959'dan itibaren de Almanya'daki değişik üniversitelerde akademisyenlik yapmıştır. Papa II. John Paul döneminde, 25 Kasım 1981'de Vatikan'daki en önemli kurumlardan biri olan Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanlığı'na getirilen Ratzinger, Papa vefat edene kadar da koltuğunu korumayı başarmıştır. 24 yıl boyunca bu görevde kalan Ratzinger, II. John Paul'un en gözde adamlarından biri olmuştur. Ratzinger, normalde 2002'de 75 yasini tamamladığı için emekliye sevk edilmesi gerekirken Papa'nın özel talimatıyla görevinin başında bırakılmıştır. Vatikan'da Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanlığı dışında pek çok önemli kurul ve komisyonun da başkanı olan Ratzinger, Papalık Kitab-i Mukaddes Komisyonu'nun, ayrıca Papalık Uluslararası İlahiyat Komisyonu'nun başkanlığını da yürütmüştür. Ratzinger'e 2002 yılında piskoposluk unvanı verildi, ayrıca Kardinaller Kurulu Başkanlığı'na seçilmiştir. Katolik Kilisesi'nin eski Engizisyon Kurumu'nun devamı niteliğindeki Dinsel Öğretiler Kurulu, Ratzinger'in 24 yıllık başkanlığı süresince muhtelif Katolik ilahiyatçılarının ve din adamlarının 'görüşlerinden dolayı sorgulandığı, kızağa çekilmekten görevden almaya' kadar uzanan cezalar yağdırmaktan da çekinmeyen bir kurum haline dönüşmüştür.

Ratzinger, Papa seçilmesinden sonra Aziz Petrus Meydanı'ndaki halka hitaben yaptığı konuşmada, "Kardinaller, Tanrı'nın hizmetçisi olarak çalışmak üzere beni seçtiler" demiştir.

Avusturya'da Alman Kardinalin papa seçilmesi Viyana'nın merkezindeki 13 ton ağırlığındaki, Viyana kuşatması sırasında Osmanlı Yeniçerilerin geri çekilirken mevzilerinde bıraktıkları silahlar eritilerek yapılmış olan Türk Çanı'nı çalarak kutlamıştır.

Katolik Kilisesi'nin yeni ruhani lideri olan Alman Kardinal Joseph Ratzinger, Türkiye'nin A.B'ye üyeliğine karşı olması ile tanınmıştır. Ratzinger, Fransız Le Figaro gazetesine verdiği mülakatta, Osmanlı İmparatorluğu'nun geçmişte Viyana kapılarına dayandığını hatırlatmış ve Türkiye'nin Avrupa'yla daimi tezatlık içinde bulunduğunu' ileri sürmüştür. Türkiye'nin, geleceğini Hıristiyan kökenli AB yerine, bir İslam ülkeleri örgütünde araması gerektiğini savunan Ratzinger, Ankara'nın AB'ye değil Araplara katılması gerektiğini öne sürmüştür. Ratzinger, 2004'te yaptığı bir konuşmada, Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinin "büyük bir hata" olduğunu belirterek, "Avrupa coğrafi değil, kültürel bir kıtadır ve Türkiye tarih boyunca, Avrupa'nın tersi bir başka kıtayı temsil etmiştir'" demiştir.

Bundan sonra Papa 16. Benedict, bir Nazi Askeri gibi davranmaya devam edecektir. Papa 16. Benedict, İslam'a ve İslam Dünyasına yönelik saldırıları bütün şiddetiyle devam edecektir. Belki, İslam Dünyası'ndan yükselen tepkilerle, biraz sesi kısılacaktır ama Hıristiyan ülkelerin liderlerine gizli gizli emir ve mesajlarını iletmeye ve onları İslam Dünyası'na yönelik savaşlarında en büyük manevi desteğini hep verecektir. Çünkü Papa 16. Benedict, kendini Papa 2.Urbanus gibi görmektedir. Ehh ne diyelim. Hıristiyan âleminin dini lideri olan Papa'ya akil verecek halimiz yok. İnşallah, İslam'ı yakından tanımak için Müslümanların kutsal kitabini ve İslamiyet ile ilgili kitaplardan bir kaçını okur da, gerçeği görür. İnşallah, İslam Dünyasındaki diyalog taraftarları da, Papa 16. Benedict ve diğer papaların söylediklerinden ders alıp, biraz olsun gerçeği görürler ve daha temkinli davranırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler